TSK’dan ay(ı)rılış nedeni
Tarih 18 Mart 1985,
Tuzla Piyade Okul Komutanlığı’nda görevli 1984 Kara Harp Okulu mezunu P.Tğm. Adnan ÖLMEZ, J.Tğm. Ahmet AKDOĞANLAR, J.Tğm. Ercan BAYDOĞAN, J.Tğm. Ercan DURGUN izin dönüşüne yakın uğradıkları bir gazinoda bir şeyler içerler ve hesabı isterler. Gelen hesap astronomik denecek derecede yüksektir, itiraz ederler ve düzeltilmesini isterler. Ancak, hesabın düzeltilmesi bir yana etrafları gazinonun görevlileri, fedaileri, garsonları tarafından sarılır.
19 kişiye karşılık 4 teğmen, öldüresiye darp edilirler.
Onları bu darp olayına azmettiren, aslında paravan olan ve üzerinden uyuşturucu, kadın ticareti ve tefecilik yapılan, parayı bir gün geciktirenleri infaz ettiren bu tesisin sorumlu müdürü E.Org. N.Ü.nün (O zamanın Genelkurmay Başkanı) “mutemedi” durumunda olan emekli bir astsubaydır.
Teğmenler, önce bir eczaneye uğrarlar ardından da Tuzla Piyade Okulu’na gitmek üzere yola çıkarlar. Yolda ve tugayda teğmenlerin durumunu gören arkadaşları kendi aralarında temasa geçerler ve ertesi günü yaklaşık iki yüz’ e yakın teğmen ile arkadaşlarını darp eden gazinoya giderler. Darp’ın intikamını, gazinoyu darmadağın ederek verirler. Ardından onlar da Tuzla Piyade Okul Komutanlığı’na dönerler. Olaylar tamamen Tuzla Piyade Okulu sınırları dışında olmuştur. Dört teğmeni öldüresiye darp eden gazino elemanlarının başında bulunan azmettirici emekli astsubay, konuyu direkt olarak sevgili komutanı Genelkurmay Başkanı Orgeneral N.Ü. ye ihbar eder. Gazinonun ortaklarından biri 1984 yılında ANAP’ın Genel Başkan Yardımcıları’ndan biridir. Bu genel başkan yardımcısı aynı zamanda, güya Orgeneral N. Ü. hakkında merhum Turgut ÖZAL nezdinde Cumhurbaşkanı Kenan EVREN sonrası Cumhurbaşkanlığı için lobi faaliyeti yürütmektedir. Orgeneral N.Ü.yü “mutemet” astsubayından hemen sonra bir de bu genel başkan yardımcısı arar ve “Konuyu Sayın Başbakanıma ilettim. Çok kızdı. Sizi kendisi aramaktansa “Şimdi gönlünü kırarım, sen ara” dedi.” diyerek daha da tedirgin eder. Ve gereğinin şiddetle yapılmasını Başbakanım emretti diyerek telefonu kapatır.
Olayın olduğu gün, yani gazinonun darmadağın edildiği gün Tuzla Piyade Okul Komutanlığı’nda Alay Nöbetçi Amiri Yüzbaşı Muzaffer TEKİN, Alay Nöbetçi Subayı Üsteğmen Talat KURDOĞLU, Nizam Karakol Nöbetçi Subayı Üsteğmen Nuri AVCI’dır.
Orgeneral N.Ü. olayı derhal Tuzla Piyade Okul Komutanı Tuğgeneral Ş.Ö. ye iletir. Verdiği talimat açıktır;
“Olaya karışanların tamamının gerekli işlemlerini Türk Silahlı Kuvvetleri’nden atılmak üzere tekemmül ettirin. Olaylarda en az ikiyüz teğmen rol almış, ona göre araştırmanızı ve soruşturmanızı yapın.”
“Olaya karışanların tamamının gerekli işlemlerini Türk Silahlı Kuvvetleri’nden atılmak üzere tekemmül ettirin. Olaylarda en az ikiyüz teğmen rol almış, ona göre araştırmanızı ve soruşturmanızı yapın.”
Tuğgeneral Ş.Ö. nün o an yapması gereken Tugayın bütün nöbetçi ekibini huzuruna çağırıp bilgi almak ve gerçeklere ulaşmak olması gerekirken, bunu yapmamış ve hangi amaçla hareket ettiyse Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na mesaj göndererek, olayı kursiyer teğmenlerin yaptığını peşinen üstlenmiştir. Ardından da, daha doğrusu gece yarısından sonra Alay Nöbetçi Amiri Yüzbaşı Muzaffer TEKİN’i odasına çağırmıştır. Yzb. Muzaffer TEKİN’e;
“….Gazinosunu basarak tahrip eden ve sayılarının 130-150 arasında olduğunu öğrendiğim kursiyer teğmenlerin isimlerini belirleyip hemen bana getirin!” emrini vermiştir.
Yüzbaşı Muzaffer TEKİN, Tuğgeneral Ş.Ö.ye;
“Nöbetimde benim bilgim ve duyumum dâhilinde hiçbir teğmen olay yerine gitmemiştir” deyince Tuğgeneral kızılca kıyameti koparır. Yzb. Muzaffer TEKİN’e;
“O zaman sen ve ekibin yanarsınız” der. Yzb Muzaffer TEKİN’in kendisine cevabı nettir;
“….Gazinosunu basarak tahrip eden ve sayılarının 130-150 arasında olduğunu öğrendiğim kursiyer teğmenlerin isimlerini belirleyip hemen bana getirin!” emrini vermiştir.
Yüzbaşı Muzaffer TEKİN, Tuğgeneral Ş.Ö.ye;
“Nöbetimde benim bilgim ve duyumum dâhilinde hiçbir teğmen olay yerine gitmemiştir” deyince Tuğgeneral kızılca kıyameti koparır. Yzb. Muzaffer TEKİN’e;
“O zaman sen ve ekibin yanarsınız” der. Yzb Muzaffer TEKİN’in kendisine cevabı nettir;
“Yapılıp yapılmayan her şeyden komutan sorumludur. Her hangi bir kusurum varsa cezama razıyım. Nöbetçi heyetinin başında ben varsam, bu sorumluluğu da tek başıma üstlenirim. Diğerlerinin bu olayda her hangi bir kusuru ve sorumluluğu olamaz.”
Olaya askeri savcılık el koyar. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin geleceği olan beşyüz civarında teğmen tek sıra halinde dizilir ve gazinoculuktan başka her türlü pis işi yapan ancak yöneticisi Org. N.Ü.nün “mutemedi” emekli astsubay olan yasadışı işler ekibi, güya olaya karışan teğmenleri tespit eder.
Sadece bir hafta süren soruşturma sonucunda nöbetçi heyeti 1nci Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde “Toplu ızrar ve azmettirmek” ile suçlanırlar. Hâlbuki nöbetçi heyeti, nöbet defterine “vukuat vardır” notu dahi düşmemişlerdir. Askeri mahkeme, nöbetçi heyetini göreve aide eder ve dosyayı “Görevsizlik” kararı ile Kartal 1nci Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderir.
İşin en acı tarafı şudur.
Olaylar karşısında Okul Komutanı Tuğgeneral Ş.Ö. ile Alay Komutanı Albay E.H. ilgisiz kalmışlar, yaklaşık dört gün süre ile teğmenler polisin elinde oradan oraya sürüklenmişlerdir. Asıl suçlu olan gazinocular “müşteki”, müşteki olan teğmenler ise “sanık” durumuna düşürülmüşlerdir. Nasılmı? Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü vasıtasıyla.
Aslında Okul Komutanı ile Alay Komutanı’nın yapması gereken herkesi bir araya toplamak, olayı astları ile paylaşmaktır.
Çünkü gazinoda dört teğmenin darp edilmesi konusu, olaydan hemen sonra biri tarafından Okul Komutanı’na duyurulmuştur. Okul Komutanı bu duyumu alır almaz yapacağı toplantıda;
“Arkadaşlar, istenmeyen bir olay meydana geldi. Bizler konuya el attık. Müsebbipler hakkında gereken tarafımızdan yapılacaktır. Sizler sakın kendi başınıza işlere kalkışmayın. Yoksa sizin de defterinizi dürerim” dese, olaylar muhtemelen asla bu seviyeye gelmezdi. Ama Okul Komutanı, gazinodakilere işlem yaptırmaya kalksa karşısında Org. N. Ü.yü bulacağını biliyorsa, böyle bir işe kalkışır mı? Aslında bir Türk Generali’nin yapması gereken de budur ama o buna kalkışmamıştır bile.
Tabansız yöneticilerin kendilerine hedef olarak seçtikleri ilk kişi, büyük övgülerle Yedek Subay Bölük Komutanlığı’ndan Subay Temel Bölük Komutanlığı’na atamasını çıkarttıkları Yzb. Muzaffer TEKİN’den başkası değildir.
Aynı okul komutanı olaylar öncesi Yzb. Muzaffer TEKİN’in sorumluluğundaki yedek subayların atış alanına gelmiş ve gördüğü manzara karşısında;
“Ben bu rütbeye geldim, Bu kadar kısa sürede böyle birlik yetiştirildiğine şahit olmadın. Tebrik ederim seni yüzbaşım” ifadesini kullanmıştır. Yüzbaşı Muzaffer TEKİN’e bazı sorular sorup, cevabını almış ardından da Subay Temel Bölük komutanına da aynı soruları yöneltmiş ve aldığı cevaplar karşısında “şoke olmuş”tur.
Yzb. Muzaffer TEKİN’in Subay Temel Bölük Komutanlığı’na atanmasının yolunu da bu olaylar zinciri açmıştır.
Bu atama, piyade okulu tarihinde bir ilktir, o güne kadar böyle bir atama daha yaşanmamıştır.
Olayın savcısıyla konu ile ilgili görüşme yapan bir kişi aşağıdaki ifadelerde bulunmuştur;
Bu olayın savcısı ile yıllar sonra karşılaştım ve “Siz Muzaffer Tekin’in o olayı ne maksatla gerçekleştirdiğini biliyor musunuz? Muzaffer Tekin kadar dürüst, mert, görevini en iyi yapan cesur bir kişinin niye bu olayın öncüsü olduğunu hiç düşündünüz mü? Lokanta sahiplerinin ve çalışanlarının kişiliklerini hiç mi hesaba katmadınız”? diye sordum. Bana şu cevabı verdi: “Bizler, olayın saikleri ile ilgilenmeyiz. Sonuca bakarız. Benim yaptığım keşifte, o lokantadan kalan en büyük parça, serçe parmağım kadardı” dedi. “Sanığın kişiliği hakkında söyledikleriniz doğru olabilir. Ama somut olay üzerinden değerlendirme yapılır” diye açıkladı.
Yani. Askeri bir savcı, kendi görüşlerine göre, “hukukun üstünlüğünü” koruduğuna inandığı için hislerini kontrol altına aldığı izlenimini veriyordu.
“Ergenekon” tertibini halka yutturmak için, askeri mahkemenin kararını geçerli saymayan zevata duyurulur.
Hukuk herkes için gereklidir!
Okul Komutanı Tuğgeneral Ş.Ö. Yzb. Muzaffer TEKİN’in o yıl mümtazen terfi (erken terfi) sırasında olmasına rağmen, makamını kötüye kullanarak Yzb. Muzaffer TEKİN’e disiplin cezaları vermiştir. Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tüm personelinin tabi olduğu İç Hizmet Kanunu ve İç Hizmet Yönetmeliği hükümleri ve içtihatları bu uygulamayı gayri hukuki olarak tanımlamaktadır. Fakat maalesef general için önemli olan “amirlerinin” kendisine verdikleri yasadışı da olsa emri yerine getirmek işgüzarlığıdır. Çünkü bu işin ucunda Tümgeneralliği söz konusudur.
Doğal olarak okul komutanı Tuğgeneral Ş.Ö. “sonradan görme” amirlerin sıkça başvurdukları yöntemlerden biri olan ve bir personelin “disiplinsizlik” nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ihracı için gerekli olan sicil bozdurmaahlaksızlığına da başvurur.
Yzb. Muzaffer TEKİN’in sıralı sicil amirlerine yasadışı emir verir ve “sicilini bozun” der. Sicil bozulmalıdır ki, Yzb Muzaffer TEKİN en azından Yüksek Askeri Şura önüne bir “suçlu” olarak çıkabilsin.
Tabiidir ki Türk Silahlı Kuvvetleri’nde her kesimde olduğu oranda çürük insan, yine her kesimde olduğu oranda da yiğit insan barındırmaktadır.
Bu yiğit insanlardan biri de Yzb. Muzaffer TEKİN’in Birinci Sicil Amiri’dir; Piyade Yarbay Feridun ELVANOĞLU.
Okul komutanına, komutanın verdiği bu yasadışı emir karşısında şunları söyler;
“Ne vicdanen, ne de hukuken hiçbir güç bana Yzb. Muzaffer TEKİN’e “Silahlı Kuvvetlerde Kalamaz” sicili verdiremez.” der ve asla “yasadışı” emri yerine getirmez.
“Ne vicdanen, ne de hukuken hiçbir güç bana Yzb. Muzaffer TEKİN’e “Silahlı Kuvvetlerde Kalamaz” sicili verdiremez.” der ve asla “yasadışı” emri yerine getirmez.
Ancak bildiğiniz gibi kahpelik sınır tanımaz. Bu kez Okul Komutanı ve yardakçıları bir başka oyuna yönelirler. Yzb. Muzaffer TEKİN’i Yd.Sb.Bl.K.lığı’ndan, Sb.Tml.Bl.K.lığına atamışlardır. Öyleyse oradaki birinci sicil amiri devreye sokulmalıdır.
Hâlbuki Yzb. Muzaffer TEKİN’in Sb.Tml.Bl.K.lığında göreve başlaması bile mümkün olmamıştır. Çünkü Alay Komutanı E.H. nin oğlu da kurstadır. Oğul H. de oldukça haşarıdır, disiplinsizdir. Yzb. Muzaffer TEKİN’in oğul H. ye göz yummayacağı düşünülerek bir türlü atandığı yere gönderilmemiştir.(Yzb. Muzaffer TEKİN Türk Silahlı Kuvvetleri’nde hala “kimseye ayrıcalık yapmayan, kimseyi kayırmayan bir subay olarak bilinmektedir. Bu yönü ile de hala bir sembol durumundadır.)
Ancak, oyun içinde oyun devam etmektedir. Sb. Tml. Tabur Komutanı Bnb. Muammer ÜNAL o sırada kurstadır. Kursta olmasa o da aynı şekilde, bu yasadışı emri yerine getirmeyecek kadar onurlu bir subaydır.
Bunun üzerine Tabura vekâlet eden ve asli görevi Destek Kıtalar Komutanı olan Piyade Yarbay L.S. ye başvurulur.
Bir şekilde (!) bu yarbay, “menfi sicil” vermesi konusunda razı edilir.
Bir şekilde (!) bu yarbay, “menfi sicil” vermesi konusunda razı edilir.
Fakat sorunun (!) çözümü o kadar da kolay değildir. Çünkü Yzb. Muzaffer TEKİN’e bu zat-ı muhteremin sicil verebilmesi için mahiyetinde en az, kesintisiz üç ay çalışması gerekmektedir. Ama, “ilahların ilahı” kurban istemiştir.
Yasanın Genelkurmay Başkanı Org. N.Ü. yanında lafı mı olur?
Hazırlıklar, seviyesiz, şahsiyetsiz ya da kumar borcu olanların katılımı ile tamamlanır.
Hazırlıklar, seviyesiz, şahsiyetsiz ya da kumar borcu olanların katılımı ile tamamlanır.
Bütün işlemler adeta yıldırım sürati ile tamamlanır. 18 Mart 1985 günü meydana gelen olay, Nisan ayı başındaki Yüksek Askeri Şura toplantısına yetiştirilir.
Hâlbuki konu Sivil Yargı’ya intikal etmiştir ve dava henüz sonuçlanmamıştır.
Yzb. Muzaffer TEKİN ile gazinoda darp edilen dört teğmen Yüksek Askeri Şura’ya sevk edilir.
Konu Yüksek Askeri Şura’nın 11 Nisan 1985 günlü toplantısının da gündemine alınır. Dosya açılır ve Genelkurmay Başkanı Yzb. Muzaffer TEKİN ile dört teğmenin ordudan atılması için tüm Yüksek Askeri Şura üyelerine adeta talimat verir.
Konu görüşülürken Yüksek Askeri Şura’da Merhum Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL, Başbakan olarak bulunmaktadır.
Elinde kalemi ile konu ile ilgili açıklamaları can kulağı ile dinlemektedir.
Tam o sırada Orgeneral Adnan DOĞU söz alır ve;
“Yzb. Muzaffer TEKİN bu ordunun yetiştirdiği en seçkin subaylardandır. Onun yetiştirdiği birlikler de sıra dışıdır. Kıtalarda her komutan onun eğittiği personel ile çalışmak için adeta birbirleri ile yarışırlar. Dahası, Yzb. Muzaffer TEKİN, Teğmen rütbesinde Kıbrıs Harekâtı’nın seyrini değiştiren bir subaydır. Kıbrıs’tan madalyalıdır…”
Orgeneral Adnan DOĞU konuşmasını sürdürürken Merhum Turgut ÖZAL ani bir tepki göstererek elindeki kalemi masanın üzerine fırlatır ve söze girer;
“Muhterem Komutanlar, bu hayati önemi haiz bir konu. Böylesi bir teğmenin Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ilişiğinin kesilmesine benim bile gönlüm razı değil. Konuyu iyi tetkik edip karşımıza öyle getirin”
Ancak Genelkurmay Başkanı Orgeneral N. Ü. müdahale ederek;
“Olayı bizzat ben tetkik ettim, Yüzbaşı suçludur” deyince o yıl daha üst makamları bekleyen bazı orgeneraller akıllarındaki oyların rengini değiştirirler ve oylama beş Orgeneral’in “RED” kararına rağmen, Genelkurmay Başkanı’nın manevi baskısı, ihsas-ı reyi ile sonuçlandırılır.
“Olayı bizzat ben tetkik ettim, Yüzbaşı suçludur” deyince o yıl daha üst makamları bekleyen bazı orgeneraller akıllarındaki oyların rengini değiştirirler ve oylama beş Orgeneral’in “RED” kararına rağmen, Genelkurmay Başkanı’nın manevi baskısı, ihsas-ı reyi ile sonuçlandırılır.
Yzb. Muzaffer TEKİN ve dört teğmen Türk Silahlı Kuvvetleri’nden YAŞ kararı ile emekli edilirler.
Yani, Yzb. Muzaffer TEKİN ve dört teğmen, çukur medya organlarının iddia ettiği gibi “Disiplinsizlik ve serkeşlikten değil;
Delikanlılığından ötürü Türk Silahlı Kuvvetleri’nden YAŞ kararı ile uzaklaştırılmıştır.
O günden bu yana Yüksek Askeri Şura’da hiç bir oylama böylesine çekişmeli geçmemiştir.
Bu ilktir ve sondur!
SİVİL MAHKEMENİN BERAAT KARARINA KARŞI, GERİ DÖNÜLMEYEN BİR YOL
Sivil mahkemeye intikal etmiş hukuki sürecin sonunda ise Yzb. Muzaffer TEKİN ve 11 arkadaşı kendisinin Yüksek Askeri Şura kararları sonucu Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ilişiğinin kesilmesine neden olan bu olaydan beraat etmiştir. Aşağıda mahkeme ve yargıtay kararları yer almaktadır.
İlerleyen günlerde, Muzaffer Tekin tanınmış hukukçulardan olan Avukat Burhan Apaydın ile biraraya gelir. Apaydın, dava dosyasını inceledikten sonra bu yılın davası olacak der ve evrakları elinde sallayarak ben bu kuvveti böyle sallayacağım, gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürerek bu olayı çözeceğim ve bütün haklarını alacağım şeklinde bir beyanda bulununca Muzaffer Tekin tecrübeli hukukçuya şu cevabı verir;
“Ben bir araca bindim, araç hedefe giderken yolda lastiği patladı. Amaç ülkeye hizmet etmek, seferberlik olduğu zamanda biz görevimize talip oluruz ben kendi şahsi olayımla ilgili Silahlı Kuvvetlerin manevi şahsiyetini tahkir ettirmem!”
Mesleğinin en verimli zamanında kurban edilen Muzaffer Tekin, ayrıldığı kuruma karşı en az görevdeki bir subay kadar vefa sadakat ve muhabbet duyguları beslemiştir. Buna mukabil kurum içerisinde bir muvazzaf subayın dahi nadir görebileceği saygı, sevgi ve ilgiye mazhar olmuştur.
Askerlikle öylesine özdeşleştirilmiştir ki başına gelen bu ayrılıktan sonra kendisini tanıyanlar da bu duruma dayanamayacağı, yaşayamayacağı düşüncesi hakimdir. Bu yersiz bir düşünce de değildir.
Bir günde giydirildiği sivil elbiseye alışamamıştır hiç bir zaman.
O ağlaya ağlaya ayırıldığı asker ocağından aslında zahirde ayrıdır.
Yüreği, her dem kıtadadır, muharebe meydanındadır. Muzaffer Tekin her gece düşün de, tepeler almadadır!
“Bazıları makamlarını aile şerefleri ile şereflendirirler, bazıları da makamlarından şereflenirler. Makamlarından şeref alanlar sonradan görmeler, makamlarına aile şereflerini taşıyanlar kökten görmelerdir”tespitlerinin haklılığı bu olayda bir kez daha kanıtlanmıştır.
Bir yanda yüzlerce teğmenin göz göre göre ve haksız yere biçilmesine müsaade etmediği için kendini feda eden onurlu bir Yüzbaşı Muzaffer TEKİN, diğer tarafta Cumhurbaşkanlığı hayaline kapılmış, yüzlerce teğmenin geleceğini çöpe atabilecek tiynette bir genelkurmay başkanı ve onlara yaranmaya çalışan, şereflenecekleri makam düşkünü rütbe budalaları…
E.Yüzbaşı Muzaffer TEKİN bir gazidir.
E.Yüzbaşı Muzaffer TEKİN, işini namusu kabul etmiş, MEÇHUL ASKERLERDEN biridir.
İTİRAFLAR
H.Ş. ve B. Sahibi A.A.’nın şahitliği:
“E.Yzb. Muzaffer TEKİN ile E.Org. N.Ü. sahibi olduğum şirketin tertip ettiği bir açılışta karşı karşıya geldiler. E.Yzb. TEKİN, E.Org. N.Ü. yü fark edince yanına gitti, saygı ve muhabbetle kendisini tanıttı. Başkaca bir şey söylemedi. Yzb. Muzaffer TEKİN ismi E.Org. N.Ü. nün beyninde öyle bir yer edinmiş ki kısa sürede Yzb. TEKİN’in kim olduğunu hatırladı ve E.Yzb. TEKİN’e herkesin de duyabileceği kadar bir ses düzeyi ile;
“Evladım, senin olayını hatırlıyorum. O dönemde bana öylesine yanlı ve kısıtlı bilgiler geldi ki konuyu tam olarak anlayamadım ve kavrayamadım. Senin emekliliğin konusundaki ısrarım ve elde ettiğim sonuç askerlik hayatım boyunca yaptığım en büyük hatadır. İyi ki seni gördüm ve bu itirafımı birkaç kişinin huzurunda da olsa sana karşı yapabildim…” demiştir.
Daha sonra sarf ettiği sözleri bir E.Orgeneral’in dahası bir emekli genelkurmay başkanının düştüğü durumu afişe etmemek için söylemek istemiyorum. Çünkü öylesi bir statüye erişmiş bir kişinin, o günlerde mahiyeti olan bir kişi karşısında bu itiraflarda bulunması ve pişmanlığını dile getirmesi bizim ülkemizde sıkça yaşanan bir durum değildir.”
Bir diğer itiraf da, Hâkim Albay Nihat GÜNER’in 1nci Ordu Askeri Mahkemesi’nde yargılama esnasında sarf ettiği, kayıtlara geçmeyen ancak izleyici bir kişi tarafından alınan bir nottan. (Bu notu alan şu anda üst düzeyde bir generaldir) Hâkim Albay GÜNER herkesin huzurunda Yzb. Muzaffer TEKİN’e söylüyor;
“Yüzbaşım, ben askerlik hayatımda yüzbaşı rütbesine kadar bu kadar başarılı bir başka safahat görmedim. Sizin karşımda sanık durumunda olmanız beni çok üzüyor ama biliyorum ki sizin gibi bir subay bütün sorularıma doğru cevapları verecek ve itidalini asla kaybetmeyecektir”
Yine vefasından bir şey yitirmemiş bir Türk Subayı olarak E.Yzb. Muzaffer TEKİN, sivil elbiseleri ile Hakim Albay Nihat GÜNER’i ziyaret eder. Albay Nihat GÜNER;
“Oğlum huzura dimdik geldin, dimdik gittin. Şunu açıkça söylemeliyim ki davan süresince sana şahsen bir muhabbet duymadım değil. Fakat bu şahsi duygularım benim hiç bir zaman görevimi engellemez. Zira ben sorumluluk sahibi şerefli bir Türk Subayı’yım. Beni de ancak senin gibi sorumluluk sahibi, şerefli bir Türk Subayı anlayabilir. Ben 1980’li yıllarda, ağlaya ağlaya, gözyaşlarımı içime akıta akıta yüzlerce subayı ordudan uzaklaştırdım. Karşıma pek çok sanık çıktı bu güne kadar ben diyeyim yüz, sen de bin… Çok azı senin kadar vakur, başı dik ve ne yaptığının farkında olarak mahkemeyi terk edebildi. Sen, hukukun değil, hukuksuzluğun gadrine uğradın…”
Ayrı bir örnekte üsteğmen Kurdoğlundan; Okul Komutanı General Ş.Ö. Yzb. Muzaffer TEKİN’in o günkü nöbetçi heyetinde bulunan Piyade Üsteğmen Talat KURDOĞLU’nu odasına çağırıp TEHDİT ediyor. Yzb. Muzaffer TEKİN’in aleyhinde uydurma da olsa bir şeyler elde etmek için statüsünü ve rolünü kullanmaktan kaçınmıyor. P.Ütğm. Talat KURDOĞLU’na;
“Onun nöbetinde ondan habersiz kuş uçmaz, yaprak kıpırdayamaz. Bu olayı bizzat ondan başkası yapmış olamaz. Bu olayların asıl sorumlusu odur. Sizler benim belirttiğim bu doğruları söylemezseniz sizin de defterinizi düreceğim, sizleri emekli edeceğim.”
İBRETLER, İBRET ALABİLENLERE
Bu süreçte rol alanlardan;
•Yzb. Muzaffer TEKİN’e “yasadışı emir” ile OLUMSUZ sicil veren Piyade Yarbay L.S.; ahlaksızca ve haksız yere sicil düzenledikten yaklaşık 6,5 ay sonra yüz kızartıcı bir ilişki esnasında yakalanmıştır.
•Meşhur Okul Komutanı, Genelkurmay Başkanı’nın “yasadışı” emirlerini yerine getirdiği için çok sevilmiş (!), bir başka birliğe tayin edilmiş, gittiği birlikte kayak yaparken düşüp kalça kemiğini kırmış, düzelme imkânı olmadığından emekli edilmiştir.
•Org. N.Ü. olaydan 6,5 ay sonra 42 yaşındaki oğlunu “kalp krizi” neticesinde yitirmiştir.
• Alay Komutanı E.H. nin oğlu Üsteğmen olduktan kısa bir sure sonra “habercisi” (postası) tarafından öldürülmüştür.
♦ ♦ ♦
YEDEKSUBAY ÖĞRENCİSİ N.O. NUN MUZAFFER TEKİN’E İTHAFEN YAZMIŞ OLDUĞU ŞİİRİ
Aşağıdaki şiiri, unutulmaz insan, dost komutan; P.ÖnYzb. Muzaffer Tekin’e olan içten sevgi ve saygı duyguları ile yazdım.
İnan, Yüzbaşı Tekin sen bizim gönlümüzde her zaman generaldin. Bunu övünerek yazıyorum. Komando camiasının pir’i Tuğgeneral Şadi Çetinkaya, üç alay komutanı yanın da, sizin selamınızı iletip elini öpünce, isminizi duyar duymaz ayağa kalktı ve bana selam durdu, yanın da bulunan albaylar da ayakta onu selamladı, gözleri yaşlı ağlayarak şöyle dedi;
“Arkadaşlar Türkiye’nin, Atatürk hariç gelmiş geçmiş ilk on subayın dan biridir!
Yediler…!!! yüzbaşı’yı”
Ben bu olayın bizzat canlı şahidiyim.
N.O.
Seksendört’ün kış ayını
Tuzla asker ocağını
Yaşın verimli çağını
Özledim be Muzaffer’im
&
Seni delice özledim
Yollarını çok gözledim
Bekledim de gelmedin
Özledim be Muzaffer’im
&
Sarı saçın, kahve gözün
Mert’e mertti senin sözün
Taht’ı oldun gönlümüzün
Özledim be Muzaffer’im
&
Son dönemin askeriyim
Muzaffer’in neferiyim
Sanki burada seferiyim
Özledim be Muzaffer’im
&
Vücut, şekil verdin bize
Ömür kattın ömrümüze
Örnek oldun hepimize
Özledim be Muzaffer’im
&
Herkesten açıktı farkın
Çarptı felek durdu çark’ın
İmtihanı bunlar hakk’ın
Özledim be Muzaffer’im
&
Dört teğmen yara aldı diye
Oldun kurt’lara hediye
Durmadılar bir saniye
Özledim be Muzaffer’im
&
Asker varsa, vardı Tuzla
Etmeyelim sözü fazla
Bu iş olmazdı ikazla
Özledim be Muzaffer’im
&
Sen davanda haklısın
Çınarlar kadar köklüsün
Hak vermeyen halt yesin
Özledim be Muzaffer’im
&
Dörtyüz teğmen bayrak açtı
Muzaffer’le bayraklaştı
Ölümüne kucaklaştı
Özledim be Muzaffer’im
&
Yaşanmadı böyle sevgi
Yazmazdı gazte dergi
Bu sana Allah’tan vergi
Özledim be Muzaffer”im
&
Ş.Ö Paşa, E.H Albay
Ayağına olmaz postal
Sen gerçeksin, onlar pastel
Özledim be Muzaffer’im
&
Tarih bunları yazacak
Ah’lar yerde kalmayacak
Selam olsun kucak kucak
Özledim be Muzaffer’im
&
Sen Tuzla’ya damga vurdun
Gönüller de tahtlar kurdun
Bizi de yaktın kavurdun
Özledim be Muzaffer’im
&
Canavarla nam saldın sen
Tam bir asker, hamaldın sen
Kolağası Kemal’din sen
Çok özledim Muzaffer’im
&
Tebessüm dü hep gülüşün
Tam isabetti görüşün
Atatürk’tü yürüyüşün
Çok özledim Muzaffer’im
&
General Şadi senin için
Gördüm, inler için için
Yaş akıttı sicim sicim
Çok özledim Muzaffer’im
&
Girerdi koluna üst’ün
Çünkü bilgin ondan üstün
Dikilse yeridir büst’ün
Özledim be Muzaffer’im
&
Kulağımda kutlu sesin
Eksilmesin, hep gürlesin
Unutmadım sen nerdesin
Özledim be Muzaffer’im
&
Minettardır vatan sana
Müteşekkir; yatan, sana
Yazılandan anlasana
Özledim be Muzaffer’im
&
Seni doğuran ana’yı
Muhteşem Raci baba’yı
Senin gibi mert bala’yı
Özledim be Muzaffer’im
&
Cennet olsun yattıkları
Mükafattır yaptıkları
Çünkü Allah, taptıkları
Duacıyım Muzaffer’im
&
Evlerin de yattım ya ben
Ellerini öptüm ya ben
Nasıl mutluyum, bir bilsen
Üzülme be Muzaffer’im
&
Her derste mutlaka sen varsın
Anlat, anlat sen sığmazsın
Öğrencime yadigarsın
Özledim be Muzaffer’im
&
Yirmi küsür sene yazdım
Gönüllerde seni kazdım
Yoksa şair olamazdım
Özledim be Muzaffer’im
&
İnan destan yazsam bitmez
Bu hasretlik böyle gitmez
Ben ne desem çare etmez
Özledim be Muzaffer’im
&
Övgülere sen değersin
Yağ çekene, Allah versin
Yalan diyen bize gelsin
Özledim be Muzaffer’im
&
Dinleyenler emin olsun
Aslı budur yemin olsun
Kefen, toprak benim olsun
Çok özledim Muzaffer’im
&
N… der yeter gayri
Yaza yaza oldum sayri
İkimiz de düştük ayrı
Özledim be Muzaffer’im
www.muzaffertekin.com ALINTI..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder