Türkiye Cumhuriyeti Ordusu nasıl kuruldu?2.Bölüm -Gülsev Eyüboğlu
« : Temmuz 23, 2007, 01:28:
|
Yıl 1918;
TÜRK Payitahtı İSTANBUL'da Türk Hükümeti, o günün Genelkurmayı, savunma Bakanı ve tüm Bakan ve Bürokratlarıyla elbirliği içinde 30 Ekim 1918 tarihinde kara Hiyanet Mondros Mütarekesini (teslim olma ve silah bırakma)kabul ettiler!Artık Avrupalılar(Haçlılar)yüzyıllar sonra yeniden emellerine kavuştular!!!
Kara Hiyanet Mondros Mütarekesi hükümleri gereği,Türk Hükümeti ve genelkurmay başkanlığı, Orduyu lağvettiler,Ordu Komutanlıkları kaldırıldı,Kolordular düzeyine indirildi. Askerler terhis oldu, subayların ilişiği kesildi. Dağıtılan Ordunun yerine,50700 kişiyle sınırlı ve subay kadrosu içinde 1500 işgal devletlerinin müfettişleri denetiminde, Jandarma Birliği kuruldu...(Vayyy..vayyy!!)
Ordunun elindeki tüm silah ve teçhizat işgalcilere devredilecek. Silah üretimi ve ithalatı kesinlikle yasaklandı. Donanmada ise 6 torpido ve 7 hücumbot bırakıldı.Yani,Akdenizi TÜRK Gölü yapan Şanlı TÜRK Donanması yok edildi!!
Tüm bunlar olurken İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon
“Türkler için askerlik tümüyle kapanmıştır. Lakin Türkler askerlik yapmak isterlerse, Türkiye sınırları dışına gideceklerdir. Mesela Fransız lejyonu onları kabul eder. Ancak İngiltere buna kesinlikle izin vermeyecektir. Çünkü Türkler, öteki düşmanlarımızdan çok farklıdır. Başka bir yerde askerlik yapmaları bile tehlikelidir. Türkiye ye dönüp yeni bir askerlik örgütü kurabilirler.” diye beyanatta bulundu. Daha sonra da Türk Subaylarını bölük bölük İstanbul'dan İngiliz Savaş Gemilerine doldurarak Malta Adasında kurdukları Esir Kamplarına götürdüler!!Malta Adası binlerce TÜRK'ün hapsedildiği bir Hapishane oldu..Ancak Alçak düşman bilmiyordu ki
Kara Hiyanet Mondros Mütarekesi hükümleri gereği,Türk Hükümeti ve genelkurmay başkanlığı, Orduyu lağvettiler,Ordu Komutanlıkları kaldırıldı,Kolordular düzeyine indirildi. Askerler terhis oldu, subayların ilişiği kesildi. Dağıtılan Ordunun yerine,50700 kişiyle sınırlı ve subay kadrosu içinde 1500 işgal devletlerinin müfettişleri denetiminde, Jandarma Birliği kuruldu...(Vayyy..vayyy!!)
Ordunun elindeki tüm silah ve teçhizat işgalcilere devredilecek. Silah üretimi ve ithalatı kesinlikle yasaklandı. Donanmada ise 6 torpido ve 7 hücumbot bırakıldı.Yani,Akdenizi TÜRK Gölü yapan Şanlı TÜRK Donanması yok edildi!!
Tüm bunlar olurken İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon
“Türkler için askerlik tümüyle kapanmıştır. Lakin Türkler askerlik yapmak isterlerse, Türkiye sınırları dışına gideceklerdir. Mesela Fransız lejyonu onları kabul eder. Ancak İngiltere buna kesinlikle izin vermeyecektir. Çünkü Türkler, öteki düşmanlarımızdan çok farklıdır. Başka bir yerde askerlik yapmaları bile tehlikelidir. Türkiye ye dönüp yeni bir askerlik örgütü kurabilirler.” diye beyanatta bulundu. Daha sonra da Türk Subaylarını bölük bölük İstanbul'dan İngiliz Savaş Gemilerine doldurarak Malta Adasında kurdukları Esir Kamplarına götürdüler!!Malta Adası binlerce TÜRK'ün hapsedildiği bir Hapishane oldu..Ancak Alçak düşman bilmiyordu ki
"Her Türk Asker Doğar"..
İtilaf Devletleri(ABD,İngiltere, Fransa,İtalya..),”yerli misyonerler” le elele, dizdize son kalan TÜRK DEVLETİ Osmanlı İmparatorluğunu dünyadan sildiler.Üstelik bu “yerli misyonerler” Ordunun elinde bulunan tüm silah ve teçhizatı da,yine Orduya taşıttırarak İşgal güçlerine teslim edilmesi emrini verdiler.(Tuuuuuuuuuu,tuuuuuuuu,tuuuuuuu.)
Ancak Asil TÜRK SUBAYLARI; üstlerinden gelen bu emirleri dinlemediler. Bulundukları vilayetlerde, halkla birlikte taşıyabildikleri tüm silah ve cephaneyi sakladılar. Ve bu nitelikte çok sayıda genç subay, kâh dağlardan saklanarak, kâh yürüyerek, kâh kağnılarla gizlenerek bir yolunu bulup ANKARA ya geldiler.
ANKARA, GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA önderliğinde yeniden düzenli Ordu kurmak istiyordu. Ancak, Ankara ya gelen çok sayıda genç subaya rağmen Ordu yönetecek Ordu Komutanı(general) ve savaşacak er sayısı çok azdı. Ankara'ya Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın yanına gelen sadece 4 Komutan vardı.Diğer Ordu Komutanları ise İşgal edilen TÜRK Payitahtında kol gezen düşman askerlerini hazmederek İstanbul'da kaldılar!!565 yıl düşman postalının girmediği TÜRK Payitahtının Caddelerinde marşlar söyleyerek tabut tabur yürüyen Haçlı Ordularını hazmettiler !!!
İtilaf Devletleri(ABD,İngiltere,
Ancak Asil TÜRK SUBAYLARI; üstlerinden gelen bu emirleri dinlemediler. Bulundukları vilayetlerde, halkla birlikte taşıyabildikleri tüm silah ve cephaneyi sakladılar. Ve bu nitelikte çok sayıda genç subay, kâh dağlardan saklanarak, kâh yürüyerek, kâh kağnılarla gizlenerek bir yolunu bulup ANKARA ya geldiler.
ANKARA, GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA önderliğinde yeniden düzenli Ordu kurmak istiyordu. Ancak, Ankara ya gelen çok sayıda genç subaya rağmen Ordu yönetecek Ordu Komutanı(general) ve savaşacak er sayısı çok azdı. Ankara'ya Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın yanına gelen sadece 4 Komutan vardı.Diğer Ordu Komutanları ise İşgal edilen TÜRK Payitahtında kol gezen düşman askerlerini hazmederek İstanbul'da kaldılar!!565 yıl düşman postalının girmediği TÜRK Payitahtının Caddelerinde marşlar söyleyerek tabut tabur yürüyen Haçlı Ordularını hazmettiler !!!
TÜRK'ün Zaferleriyle dünyaya tamgalarını kazıyan Şanlı Ordularının durumu ise:::Asker sayıları 15–25 e düşen alaylar,150–200 e düşen kolordular, er sayısı 9000 olması gereken 7.tümen 1100,8.tümen 1800 kadardı. Bölük başına 10–15,tabur başına 35–40 er düşüyordu.
Vee,bu kahpe zül'ü asla kabul etmeyen ise sadece Gazi Mustafa Kemal Paşa dahil beş Paşa vardı terhis edilmiş,Ordu Komutanlıkları lağvedilmiş,silahları mühimmatları düşmana teslim edilmiş TÜRK ORDUSUNUN başında !!!
Savaşı,Orduyu ve halkı işgale karşı örgütlemenin tüm yükü rütbesi yüksek olmayan (Teğmen,Yüzbaşı,Binbaşı,Yarbay,Albay..) genç subayların omuzlarındaydı.Bu genç subayların her alanda hizmetleri dolayısıyla askeri kaynaklarda “İstiklal Savaşımıza Subay Harbi” denilir.
Askerlik tarihinde en uzun süren meydan savaşı (22 gün-22 gece) Sakarya meydan savaşında; askerin sadece yüzde beşi üniformalı, yüzde yirmi beşinin ayakları tümüyle çıplak,yüzde yetmişinin ise bir ayağında çarık diğer ayağında eski ayakkabı vardı..
(Hüngür hüngür ağlıyorum biraz müsaade)
18 Kasım 1921 tarihli ABD istihbarat raporu
“Türk askerlerinin çoğunluğunun üniforması yok. Orduya evlerinden gelip katıldıkları yamalı eski elbiseleriyle cephedeler. Bazıları da Fransız, İngiliz üniforması giyiyor”
18 Kasım 1921 tarihli ABD istihbarat raporu
“Türk askerlerinin çoğunluğunun üniforması yok. Orduya evlerinden gelip katıldıkları yamalı eski elbiseleriyle cephedeler. Bazıları da Fransız, İngiliz üniforması giyiyor”
..Ve şimdi Kahraman Askerlerimize alçakça düşmanlık edenler,sizin soysuz genleriniz o alçak
hain dedelerinizden geliyor !!Tuuuuuu,kahrolun.....................
Asil TÜRK Ulusu; yoksul, aç, çıplak ancak Gazi Mustafa Kemal’e derinden bağlı. Gazi Mustafa Kemal’de Ulusuyla birlikte yoksulluğu yaşıyor. Çünkü 1919 Haziranında istifa etmiş hiç bir geliri yok. Aynı zamanda, İmparatorluğa karşı çete kurarak isyan başlattığı vatan hainliği suçundan idam cezasına çarptırılmış ve görüldüğü yerde tutuklanacak eğer karşı gelirse silahla ölü veya diri yakalanacaktır.
Sade ve temiz bir avcı ceketi, eskidikçe tamir edilen bir çift siyah çizmesi ve İstiklal Savaşı boyunca giydiği belden kemerli açık renk bir tane paltosu.Ankara nın üç kışını da o paltoyla geçirdi,cephelere de o paltoyla katıldı.(ağlıyorum biraz müsaade)..
Yırtık yamalı elbiseleri, yalınayak ya da teki başka çarıklarıyla bir avuç yoksul TÜRK; muzaffer zengin her türlü imkâna sahip işgalci güçler ve onlarla her türlü konuda işbirliği içinde iç hainlere karşı ölüm kalım savaşı veriyordu.
Gazi Mustafa Kemal Paşa ve TÜRK Ulusu, hem vatanın dört bir yanında savaşıyor, hem de tekrar düzenli ordu kurmak için çalışıyordu.Ama nasıl?Para yok,yiyecek yok,malzeme yok,yokluk içinde yokluklar varr!
Başkomutan Gazi Mustafa Kemal; Genelkurmay ve milli savunma Bakanlığını Başkomutanlıkla birleştirdi, diğer bakanlıklarla da eşgüdüm sağlayan yeni bürokrat yapılanmayı kurdu.
Düzenli Orduyu kurabilmek için,7 ağustos tekâlif-i Milliye emri,8 ağustos ta tekâlif-i milliye komisyonu kurdu. On maddelik buyruk yayınladı.
Asil TÜRK Ulusu; yoksul, aç, çıplak ancak Gazi Mustafa Kemal’e derinden bağlı. Gazi Mustafa Kemal’de Ulusuyla birlikte yoksulluğu yaşıyor. Çünkü 1919 Haziranında istifa etmiş hiç bir geliri yok. Aynı zamanda, İmparatorluğa karşı çete kurarak isyan başlattığı vatan hainliği suçundan idam cezasına çarptırılmış ve görüldüğü yerde tutuklanacak eğer karşı gelirse silahla ölü veya diri yakalanacaktır.
Sade ve temiz bir avcı ceketi, eskidikçe tamir edilen bir çift siyah çizmesi ve İstiklal Savaşı boyunca giydiği belden kemerli açık renk bir tane paltosu.Ankara nın üç kışını da o paltoyla geçirdi,cephelere de o paltoyla katıldı.(ağlıyorum biraz müsaade)..
Yırtık yamalı elbiseleri, yalınayak ya da teki başka çarıklarıyla bir avuç yoksul TÜRK; muzaffer zengin her türlü imkâna sahip işgalci güçler ve onlarla her türlü konuda işbirliği içinde iç hainlere karşı ölüm kalım savaşı veriyordu.
Gazi Mustafa Kemal Paşa ve TÜRK Ulusu, hem vatanın dört bir yanında savaşıyor, hem de tekrar düzenli ordu kurmak için çalışıyordu.Ama nasıl?Para yok,yiyecek yok,malzeme yok,yokluk içinde yokluklar varr!
Başkomutan Gazi Mustafa Kemal; Genelkurmay ve milli savunma Bakanlığını Başkomutanlıkla birleştirdi, diğer bakanlıklarla da eşgüdüm sağlayan yeni bürokrat yapılanmayı kurdu.
Düzenli Orduyu kurabilmek için,7 ağustos tekâlif-i Milliye emri,8 ağustos ta tekâlif-i milliye komisyonu kurdu. On maddelik buyruk yayınladı.
10 MADDELİK BUYRUK
1-)Milletten ellerinde ordunun işine yarayacak ne varsa
2-)Tüm yurtta her aile den, bir kat çamaşır, bir çift çorap, bir çift çarık istedi.
(Bir çift çorap,bir çift çarık !(Ahh vatanım ahhh,ahh Ecdadım ahhh!Önünüzde diz çöküyorum.)
3-)bez, kaput bezi, pamuk, yıkanmış yada yıkanmamış yün, kumaş, kösele, sarı yada siyah deri, dikilmiş yada dikilmemiş çarık, potin, ayakkabı çivisi, tel çivi, saraç ipi,mıh, yem torbası,demir, nal, yular, kolon, kaşağı, eğer, un, arpa, fasulye, bulgur, nohut, mercimek, kasaplık hayvan, şeker, gaz, mum,tuz,pirinç,sabun, yağ, zeytinyağı, çay.
Ve tüm bu istenilenler için bedeli sonra ödenmek üzere makbuz verilecek. Ancak asil TÜRK Ulusu para istemiyor. İstememesine rağmen millet yoksul olduğu için, makbuz almayanın malı alınmıyor. Bunun üzerine makbuz almak zorunda kalıyordu.
(Asalete,onura,karaktere bakarmısınız?Eyy benim Ulu Ecdadım!!Ağlıyorum biraz müsaade)
4-)5-6-7 ve 8.ci buyruklarda savaşa elverişli silah ve cephane,benzin,vazelin,gres yağı,makine yağı,araba lastiği,lastik yapıştırıcı,buji,soğuk tutkal,telefon makinesi,kablo,kablo,pil..
9-)Demirci, marangoz, döküm ustası, saraç, arabacılar, imalethanelerin listesi, kasatura, kılıç, mızrak yapacak ustalar.
10-)Dört tekerlekli yaylı araba, dört tekerlekli at, öküz arabası, kağnı donanımları ve hayvanları, binek ya da top çekecek atlar, katırlar, develer ve eşeklerin yüzde yirmi beşinin orduya teslimi.
12 ağustos 1921 kurban bayramının birinci günü, Gök gözlü Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa;Hacı Bayram Camiinde yaklaşık beş bin kişiyle bayram namazını kılıyor ve hemen o gün cepheye hareket ediyor.(Eyy !TÜRK'e karşı "Gaflet Dalalet Hiyanet"geni taşıyan iftiracı,riyakarlar burayı iyi okuyunn!!Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'e kançıkça iftira atan şerefsizler!!Hacı Bayram Camiinde kaçınız namaz kıldınız HA..?)
Cephelere gidenler gitti. Geride kalan kadınlar, çocuklar ve ihtiyarlar; fişek dolduruyor, sargı bezi hazırlıyor, iç çamaşırı, çarık dikiyor. Yiyecekler topluyor, düşmandan elde edilen silahlar. Yine kadınlar, çocuklar ve yaşlılar vasıtasıyla cepheye götürülüyordu.
Tutsak olmayacağını, her türlü ağır şartlara rağmen tüm dünyaya haykıran asil TÜRK ULUSU; dünyada hiç bir millette görülmemiş olağanüstü bir dayanışmayla, yoksulluklar, yokluklar içinden 200 bin kişilik yeni ORDUSU nu kurdu ve onu savaşa hazırladı. Sıkıntılar, alınterleri ve gözyaşlarıyla; vatanı işgal ettiren ve orduyu dağıtan hükümete rağmen,10 bin,15 bin kadar, üzerinde yırtık yamalı elbiseleri, yalınayak, yırtık çarıklarıyla Vatan savunmasına koşan evlatlarından,200bin kişilik silahlı, muzaffer, yiğit TÜRK ORDUSU nu yarattı.
Üstelik tüm bu inanılmaz seferberliğin içinde kahraman TÜRK kadınları, tarlalarını işlediler cephedeki ORDUSU na yiyecek sağladılar.
İşte, TÜRK DEVLETİ Türkiye Cumhuriyetinin kahraman ORDUSU böyle kuruldu.
Siz bakmayın o sefil kalemlere, o sefil asker düşmanlarına, o sefil bölücülere. Onlar, geçmişte düşmanla işbirliği ederek TÜRK ORDUSU nu dağıttıran sefillerin torunlarıdır. Şimdi anladınız mı? Koro halinde TÜRK Ordusuna, subayına, astsubayına “darbeci” diyenleri.!!
Yine korolar halinde Ordumuzun çok hantal olduğunu, küçültülmesini profesyonel olması gerektiğini bu haliyle bütçeye çok ağır maliyet getirdiğini sefilce arsızca söyleyenleri.
(NOT:Bu yazı 2007 yılında kaleme alındığnda Kahraman TÜRK Subayları çarçaf çarçaf "taraf"lı gazetelerde liste liste "terörist"ilan edilmemişti...Yani perşembenin gelişi çarşambadan belliydi!!)
SANA NEE BE SEFİL SANA NE.O bütçe TÜRK Ulusundan toplanan vergilerle oluşuyor.Asıl nereye gittiği belli olmayan vergilerimiz..Türk Milletini'nın mal varlığını İMF Sülüklerine emdirenler !!Sen onlardan haber ver!SANA NE TÜRK ORDULARINA verilen bütçelerden SANA NEEEEE !!!sENİ İŞBİRLİKÇİ "MÜTAREKE BASINI"SENİİİ!!!
Allah Korusun!Bir daha aslaaaa Türk Milleti,Kahraman Ordusunu terhis ettirmeyecektir!ASLA....
TÜRK ORDUSUNA giden her kuruşumuz,liramız HELAL OLSUN-HELALOLSUN-HELAL OLSUNNN.Ak sütlerimiz gibi..
Ama o birilerinin kursaklarına giden,peşkeş çektirilen vergilerimizin her kuruşu,lirası,
TÜRK ORDUSUNA giden her kuruşumuz,liramız HELAL OLSUN-HELALOLSUN-HELAL OLSUNNN.Ak sütlerimiz gibi..
Ama o birilerinin kursaklarına giden,peşkeş çektirilen vergilerimizin her kuruşu,lirası,
HARAM OLSUN-HARAM OLSUN-HARAM OLSUN..!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
VEEEEEE.........
EBEDİ BAŞKOMUTAN(BAŞBUĞ)GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK,ÜMÜZÜN TÜRK ORDULARINA BUYRUĞU !!
EBEDİ BAŞKOMUTAN(BAŞBUĞ)GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK,ÜMÜZÜN TÜRK ORDULARINA BUYRUĞU !!
DİNLEYELİM !!!!!!
Efendiler!
Eski silâh arkadaşlarımla böyle yakından ve samimî temasta bulunmaktan büyük zevk-i vicdanî hissediyorum. Sizinle oturup uzun hasbıhal etmek isterdim. Fakat çoksunuz; müsait yer de yoktur. Bu sebeple hissiyatımı birkaç cümle ile mülâhaza etmekle iktifa edeceğim.
Arkadaşlar! İngilizler ve yardımcıları milletimizin istiklâlini imhaya karar vermişlerdir. Milletler istiklâllerini hiç kimsenin lutf u atıfetine medyun değildir. Hiç kimse kimseye, hiçbir millet diğer millete hürriyet ve istiklâl vermez. Milletlerde tabiaten ve fıtraten mevcut olan bu hak milletlerce kuvvetle, mücadele ile mahfuz bulundurulur. Kuvveti olmayan binaenaleyh mücadele edemeyen bir millet mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin istiklâli gasp olunur.
Dünyada hayat için, insanca yaşamak için istiklâl lâzımdır. İstiklâl sahibi olmak için haiz-i kuvvet olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder.
Kuvvet ordudur. Ordunun menba-ı hayatı ve saadeti, istiklâli takdir eden milletin, kuvvetin lüzumuna olan iman-ı vicdanîsidir.
İngilizler, milletimizi istiklâlden mahrum etmek için pek tabiî olarak evvelâ onu ordudan mahrum etmek çarelerine tevessül ettiler. Mütareke şeraitinin tatbikatı ile silâhlarımızı, cephanelerimizi, bilcümle vesait-i müdafaamızı elimizden almağa çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve zabitlerimize tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzetinefsini ifnaya gayret ettiler. Ordumuzu kâmilen lağvederek milleti muhafaza-i istiklâli için muhtaç olduğu nokta-i istinattan mahrum etmeğe teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine, her türlü hukuk ve mukaddesatına taarruzla milleti zillete, inkıyada alıştırmak plânını takip ettiler ve ediyorlar.
Herhalde ordu, düşmanlarımızın birinci hedef-i taarruzu oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka zabitini mahvetmek, zelil etmek lâzımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta mevani ve müşkülât kalmaz.
Bu hakikat karşısında ve içinde bulunduğumuz vaziyete göre zabitan heyetimize teveccüh eden vazifenin mahiyeti, ehemmiyeti ve kıymeti kendiliğinden meydana çıkar.
Milletimiz hür ve müstakil yaşamak lüzumuna tam bir iman ile kani olmuş ve buna azm-i katî ile karar vermiştir. Zaman zaman şurada burada şayan-ı teessür seciyesizliklerin meşhut olması hiçbir vakit milletimizin kanaat-ı umumiyesine, iman-ı hakikiyesine sekte-i îrâs etmemiştir ve edemeyecektir.
Binaenaleyh kuvvetin, ordunun vücudu için lâzım olduğunu söylediğim menba -ki milletin iman-ı vicdanîsidir- mevcuttur. Ordu ise arkadaşlar ancak zabitan heyeti sayesinde vücutpezir olur. Malûm bir hakikat-i askeriye hakikat-i felsefiyedir “ordunun ruhu zabitandadır”. O halde zabitanımız düşmanlarımız tarafından yıkılmak istenilen ordumuzu tamir ve ihya edecek ve ordu ve milletimizin istiklâlini muhafaza edecektir.
Millet, istiklâlinin mahfuziyetinden ibaret olan gaye-i hayatiyesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden zabitandan bekler, işte zabitanın âli olan vazifesi budur.
Allah göstermesin milletin istiklâli ihlâl edilirse bunun vebali zabitana ait olacaktır. Zabitan izah ettiğim âli, mukaddes ve umum nokta-i nazardan uhtelerine terettüp eden vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve ferasetleriyle giriştiğimiz istiklâl mücahedesinde birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler. Hayat-ı şahsiye ve hususiyeleri itibariyle de zabitler fedakâran sınıflarının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. Çünkü düşmanlarımız herkesten evvel onları öldürürler. Onları tezlil ve tahkir ederler. Hayatında bir an olsa bile zabitlik etmiş, zabitlik izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü istihkar etmiş bir insan hayatta iken düşmanın tasmim ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz. Onun yaşamak için bir çaresi vardır: şerefini masun bulundurmak! Halbuki düşmanlarımızın da kastettiği o şerefi payimal etmektir.
Binaenaleyh zabit için “ya istiklâl, ya ölüm” vardır. Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, istiklâlimizi muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima müstakil görmekle bahtiyar olacağız! "
Efendiler!
Eski silâh arkadaşlarımla böyle yakından ve samimî temasta bulunmaktan büyük zevk-i vicdanî hissediyorum. Sizinle oturup uzun hasbıhal etmek isterdim. Fakat çoksunuz; müsait yer de yoktur. Bu sebeple hissiyatımı birkaç cümle ile mülâhaza etmekle iktifa edeceğim.
Arkadaşlar! İngilizler ve yardımcıları milletimizin istiklâlini imhaya karar vermişlerdir. Milletler istiklâllerini hiç kimsenin lutf u atıfetine medyun değildir. Hiç kimse kimseye, hiçbir millet diğer millete hürriyet ve istiklâl vermez. Milletlerde tabiaten ve fıtraten mevcut olan bu hak milletlerce kuvvetle, mücadele ile mahfuz bulundurulur. Kuvveti olmayan binaenaleyh mücadele edemeyen bir millet mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin istiklâli gasp olunur.
Dünyada hayat için, insanca yaşamak için istiklâl lâzımdır. İstiklâl sahibi olmak için haiz-i kuvvet olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder.
Kuvvet ordudur. Ordunun menba-ı hayatı ve saadeti, istiklâli takdir eden milletin, kuvvetin lüzumuna olan iman-ı vicdanîsidir.
İngilizler, milletimizi istiklâlden mahrum etmek için pek tabiî olarak evvelâ onu ordudan mahrum etmek çarelerine tevessül ettiler. Mütareke şeraitinin tatbikatı ile silâhlarımızı, cephanelerimizi, bilcümle vesait-i müdafaamızı elimizden almağa çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve zabitlerimize tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzetinefsini ifnaya gayret ettiler. Ordumuzu kâmilen lağvederek milleti muhafaza-i istiklâli için muhtaç olduğu nokta-i istinattan mahrum etmeğe teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine, her türlü hukuk ve mukaddesatına taarruzla milleti zillete, inkıyada alıştırmak plânını takip ettiler ve ediyorlar.
Herhalde ordu, düşmanlarımızın birinci hedef-i taarruzu oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka zabitini mahvetmek, zelil etmek lâzımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta mevani ve müşkülât kalmaz.
Bu hakikat karşısında ve içinde bulunduğumuz vaziyete göre zabitan heyetimize teveccüh eden vazifenin mahiyeti, ehemmiyeti ve kıymeti kendiliğinden meydana çıkar.
Milletimiz hür ve müstakil yaşamak lüzumuna tam bir iman ile kani olmuş ve buna azm-i katî ile karar vermiştir. Zaman zaman şurada burada şayan-ı teessür seciyesizliklerin meşhut olması hiçbir vakit milletimizin kanaat-ı umumiyesine, iman-ı hakikiyesine sekte-i îrâs etmemiştir ve edemeyecektir.
Binaenaleyh kuvvetin, ordunun vücudu için lâzım olduğunu söylediğim menba -ki milletin iman-ı vicdanîsidir- mevcuttur. Ordu ise arkadaşlar ancak zabitan heyeti sayesinde vücutpezir olur. Malûm bir hakikat-i askeriye hakikat-i felsefiyedir “ordunun ruhu zabitandadır”. O halde zabitanımız düşmanlarımız tarafından yıkılmak istenilen ordumuzu tamir ve ihya edecek ve ordu ve milletimizin istiklâlini muhafaza edecektir.
Millet, istiklâlinin mahfuziyetinden ibaret olan gaye-i hayatiyesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden zabitandan bekler, işte zabitanın âli olan vazifesi budur.
Allah göstermesin milletin istiklâli ihlâl edilirse bunun vebali zabitana ait olacaktır. Zabitan izah ettiğim âli, mukaddes ve umum nokta-i nazardan uhtelerine terettüp eden vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve ferasetleriyle giriştiğimiz istiklâl mücahedesinde birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler. Hayat-ı şahsiye ve hususiyeleri itibariyle de zabitler fedakâran sınıflarının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. Çünkü düşmanlarımız herkesten evvel onları öldürürler. Onları tezlil ve tahkir ederler. Hayatında bir an olsa bile zabitlik etmiş, zabitlik izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü istihkar etmiş bir insan hayatta iken düşmanın tasmim ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz. Onun yaşamak için bir çaresi vardır: şerefini masun bulundurmak! Halbuki düşmanlarımızın da kastettiği o şerefi payimal etmektir.
Binaenaleyh zabit için “ya istiklâl, ya ölüm” vardır. Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, istiklâlimizi muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima müstakil görmekle bahtiyar olacağız! "
Derleyen ve yazan :
Saygılarımla
28 Temmuz 2007
Gülsev EYÜBOĞLU
============================== ==============================
--Türkiye Cumhuriyeti Ordusu nasıl kuruldu?2.Bölüm -Gülsev Eyüboğlu« : Temmuz 23, 2007, 01:28:
Yıl 1918;
TÜRK Payitahtı İSTANBUL'da Türk Hükümeti, o günün Genelkurmayı, savunma Bakanı ve tüm Bakan ve Bürokratlarıyla elbirliği içinde 30 Ekim 1918 tarihinde kara Hiyanet Mondros Mütarekesini (teslim olma ve silah bırakma)kabul ettiler!Artık Avrupalılar(Haçlılar)yüzyıllar sonra yeniden emellerine kavuştular!!!
Kara Hiyanet Mondros Mütarekesi hükümleri gereği,Türk Hükümeti ve genelkurmay başkanlığı, Orduyu lağvettiler,Ordu Komutanlıkları kaldırıldı,Kolordular düzeyine indirildi. Askerler terhis oldu, subayların ilişiği kesildi. Dağıtılan Ordunun yerine,50700 kişiyle sınırlı ve subay kadrosu içinde 1500 işgal devletlerinin müfettişleri denetiminde, Jandarma Birliği kuruldu...(Vayyy..vayyy!!)
Ordunun elindeki tüm silah ve teçhizat işgalcilere devredilecek. Silah üretimi ve ithalatı kesinlikle yasaklandı. Donanmada ise 6 torpido ve 7 hücumbot bırakıldı.Yani,Akdenizi TÜRK Gölü yapan Şanlı TÜRK Donanması yok edildi!!
Tüm bunlar olurken İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon
“Türkler için askerlik tümüyle kapanmıştır. Lakin Türkler askerlik yapmak isterlerse, Türkiye sınırları dışına gideceklerdir. Mesela Fransız lejyonu onları kabul eder. Ancak İngiltere buna kesinlikle izin vermeyecektir. Çünkü Türkler, öteki düşmanlarımızdan çok farklıdır. Başka bir yerde askerlik yapmaları bile tehlikelidir. Türkiye ye dönüp yeni bir askerlik örgütü kurabilirler.” diye beyanatta bulundu. Daha sonra da Türk Subaylarını bölük bölük İstanbul'dan İngiliz Savaş Gemilerine doldurarak Malta Adasında kurdukları Esir Kamplarına götürdüler!!Malta Adası binlerce TÜRK'ün hapsedildiği bir Hapishane oldu..Ancak Alçak düşman bilmiyordu ki
"Her Türk Asker Doğar"..
İtilaf Devletleri(ABD,İngiltere,Fransa,İtalya..),”yerli misyonerler” le elele, dizdize son kalan TÜRK DEVLETİ Osmanlı İmparatorluğunu dünyadan sildiler.Üstelik bu “yerli misyonerler” Ordunun elinde bulunan tüm silah ve teçhizatı da,yine Orduya taşıttırarak İşgal güçlerine teslim edilmesi emrini verdiler.(Tuuuuuuuuuu,tuuuuuuuu,tuuuuuuu.)
Ancak Asil TÜRK SUBAYLARI; üstlerinden gelen bu emirleri dinlemediler. Bulundukları vilayetlerde, halkla birlikte taşıyabildikleri tüm silah ve cephaneyi sakladılar. Ve bu nitelikte çok sayıda genç subay, kâh dağlardan saklanarak, kâh yürüyerek, kâh kağnılarla gizlenerek bir yolunu bulup ANKARA ya geldiler.
ANKARA, GAZİ MUSTAFA KEMAL PAŞA önderliğinde yeniden düzenli Ordu kurmak istiyordu. Ancak, Ankara ya gelen çok sayıda genç subaya rağmen Ordu yönetecek Ordu Komutanı(general) ve savaşacak er sayısı çok azdı. Ankara'ya Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın yanına gelen sadece 4 Komutan vardı.Diğer Ordu Komutanları ise İşgal edilen TÜRK Payitahtında kol gezen düşman askerlerini hazmederek İstanbul'da kaldılar!!565 yıl düşman postalının girmediği TÜRK Payitahtının Caddelerinde marşlar söyleyerek tabut tabur yürüyen Haçlı Ordularını hazmettiler !!!
TÜRK'ün Zaferleriyle dünyaya tamgalarını kazıyan Şanlı Ordularının durumu ise:::Asker sayıları 15–25 e düşen alaylar,150–200 e düşen kolordular, er sayısı 9000 olması gereken 7.tümen 1100,8.tümen 1800 kadardı. Bölük başına 10–15,tabur başına 35–40 er düşüyordu.
Vee,bu kahpe zül'ü asla kabul etmeyen ise sadece Gazi Mustafa Kemal Paşa dahil beş Paşa vardı terhis edilmiş,Ordu Komutanlıkları lağvedilmiş,silahları mühimmatları düşmana teslim edilmiş TÜRK ORDUSUNUN başında !!!
Savaşı,Orduyu ve halkı işgale karşı örgütlemenin tüm yükü rütbesi yüksek olmayan (Teğmen,Yüzbaşı,Binbaşı,Yarbay,Albay..) genç subayların omuzlarındaydı.Bu genç subayların her alanda hizmetleri dolayısıyla askeri kaynaklarda “İstiklal Savaşımıza Subay Harbi” denilir.
Askerlik tarihinde en uzun süren meydan savaşı (22 gün-22 gece) Sakarya meydan savaşında; askerin sadece yüzde beşi üniformalı, yüzde yirmi beşinin ayakları tümüyle çıplak,yüzde yetmişinin ise bir ayağında çarık diğer ayağında eski ayakkabı vardı..
(Hüngür hüngür ağlıyorum biraz müsaade)
18 Kasım 1921 tarihli ABD istihbarat raporu
“Türk askerlerinin çoğunluğunun üniforması yok. Orduya evlerinden gelip katıldıkları yamalı eski elbiseleriyle cephedeler. Bazıları da Fransız, İngiliz üniforması giyiyor”
..Ve şimdi Kahraman Askerlerimize alçakça düşmanlık edenler,sizin soysuz genleriniz o alçak
hain dedelerinizden geliyor !!Tuuuuuu,kahrolun.....................
Asil TÜRK Ulusu; yoksul, aç, çıplak ancak Gazi Mustafa Kemal’e derinden bağlı. Gazi Mustafa Kemal’de Ulusuyla birlikte yoksulluğu yaşıyor. Çünkü 1919 Haziranında istifa etmiş hiç bir geliri yok. Aynı zamanda, İmparatorluğa karşı çete kurarak isyan başlattığı vatan hainliği suçundan idam cezasına çarptırılmış ve görüldüğü yerde tutuklanacak eğer karşı gelirse silahla ölü veya diri yakalanacaktır.
Sade ve temiz bir avcı ceketi, eskidikçe tamir edilen bir çift siyah çizmesi ve İstiklal Savaşı boyunca giydiği belden kemerli açık renk bir tane paltosu.Ankara nın üç kışını da o paltoyla geçirdi,cephelere de o paltoyla katıldı.(ağlıyorum biraz müsaade)..
Yırtık yamalı elbiseleri, yalınayak ya da teki başka çarıklarıyla bir avuç yoksul TÜRK; muzaffer zengin her türlü imkâna sahip işgalci güçler ve onlarla her türlü konuda işbirliği içinde iç hainlere karşı ölüm kalım savaşı veriyordu.
Gazi Mustafa Kemal Paşa ve TÜRK Ulusu, hem vatanın dört bir yanında savaşıyor, hem de tekrar düzenli ordu kurmak için çalışıyordu.Ama nasıl?Para yok,yiyecek yok,malzeme yok,yokluk içinde yokluklar varr!
Başkomutan Gazi Mustafa Kemal; Genelkurmay ve milli savunma Bakanlığını Başkomutanlıkla birleştirdi, diğer bakanlıklarla da eşgüdüm sağlayan yeni bürokrat yapılanmayı kurdu.
Düzenli Orduyu kurabilmek için,7 ağustos tekâlif-i Milliye emri,8 ağustos ta tekâlif-i milliye komisyonu kurdu. On maddelik buyruk yayınladı.
10 MADDELİK BUYRUK
1-)Milletten ellerinde ordunun işine yarayacak ne varsa
2-)Tüm yurtta her aile den, bir kat çamaşır, bir çift çorap, bir çift çarık istedi.
(Bir çift çorap,bir çift çarık !(Ahh vatanım ahhh,ahh Ecdadım ahhh!Önünüzde diz çöküyorum.)
3-)bez, kaput bezi, pamuk, yıkanmış yada yıkanmamış yün, kumaş, kösele, sarı yada siyah deri, dikilmiş yada dikilmemiş çarık, potin, ayakkabı çivisi, tel çivi, saraç ipi,mıh, yem torbası,demir, nal, yular, kolon, kaşağı, eğer, un, arpa, fasulye, bulgur, nohut, mercimek, kasaplık hayvan, şeker, gaz, mum,tuz,pirinç,sabun, yağ, zeytinyağı, çay.
Ve tüm bu istenilenler için bedeli sonra ödenmek üzere makbuz verilecek. Ancak asil TÜRK Ulusu para istemiyor. İstememesine rağmen millet yoksul olduğu için, makbuz almayanın malı alınmıyor. Bunun üzerine makbuz almak zorunda kalıyordu.
(Asalete,onura,karaktere bakarmısınız?Eyy benim Ulu Ecdadım!!Ağlıyorum biraz müsaade)
4-)5-6-7 ve 8.ci buyruklarda savaşa elverişli silah ve cephane,benzin,vazelin,gres yağı,makine yağı,araba lastiği,lastik yapıştırıcı,buji,soğuk tutkal,telefon makinesi,kablo,kablo,pil..
9-)Demirci, marangoz, döküm ustası, saraç, arabacılar, imalethanelerin listesi, kasatura, kılıç, mızrak yapacak ustalar.
10-)Dört tekerlekli yaylı araba, dört tekerlekli at, öküz arabası, kağnı donanımları ve hayvanları, binek ya da top çekecek atlar, katırlar, develer ve eşeklerin yüzde yirmi beşinin orduya teslimi.
12 ağustos 1921 kurban bayramının birinci günü, Gök gözlü Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa;Hacı Bayram Camiinde yaklaşık beş bin kişiyle bayram namazını kılıyor ve hemen o gün cepheye hareket ediyor.(Eyy !TÜRK'e karşı "Gaflet Dalalet Hiyanet"geni taşıyan iftiracı,riyakarlar burayı iyi okuyunn!!Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'e kançıkça iftira atan şerefsizler!!Hacı Bayram Camiinde kaçınız namaz kıldınız HA..?)
Cephelere gidenler gitti. Geride kalan kadınlar, çocuklar ve ihtiyarlar; fişek dolduruyor, sargı bezi hazırlıyor, iç çamaşırı, çarık dikiyor. Yiyecekler topluyor, düşmandan elde edilen silahlar. Yine kadınlar, çocuklar ve yaşlılar vasıtasıyla cepheye götürülüyordu.
Tutsak olmayacağını, her türlü ağır şartlara rağmen tüm dünyaya haykıran asil TÜRK ULUSU; dünyada hiç bir millette görülmemiş olağanüstü bir dayanışmayla, yoksulluklar, yokluklar içinden 200 bin kişilik yeni ORDUSU nu kurdu ve onu savaşa hazırladı. Sıkıntılar, alınterleri ve gözyaşlarıyla; vatanı işgal ettiren ve orduyu dağıtan hükümete rağmen,10 bin,15 bin kadar, üzerinde yırtık yamalı elbiseleri, yalınayak, yırtık çarıklarıyla Vatan savunmasına koşan evlatlarından,200bin kişilik silahlı, muzaffer, yiğit TÜRK ORDUSU nu yarattı.
Üstelik tüm bu inanılmaz seferberliğin içinde kahraman TÜRK kadınları, tarlalarını işlediler cephedeki ORDUSU na yiyecek sağladılar.
İşte, TÜRK DEVLETİ Türkiye Cumhuriyetinin kahraman ORDUSU böyle kuruldu.
Siz bakmayın o sefil kalemlere, o sefil asker düşmanlarına, o sefil bölücülere. Onlar, geçmişte düşmanla işbirliği ederek TÜRK ORDUSU nu dağıttıran sefillerin torunlarıdır. Şimdi anladınız mı? Koro halinde TÜRK Ordusuna, subayına, astsubayına “darbeci” diyenleri.!!
Yine korolar halinde Ordumuzun çok hantal olduğunu, küçültülmesini profesyonel olması gerektiğini bu haliyle bütçeye çok ağır maliyet getirdiğini sefilce arsızca söyleyenleri.
(NOT:Bu yazı 2007 yılında kaleme alındığnda Kahraman TÜRK Subayları çarçaf çarçaf "taraf"lı gazetelerde liste liste "terörist"ilan edilmemişti...Yani perşembenin gelişi çarşambadan belliydi!!)
SANA NEE BE SEFİL SANA NE.O bütçe TÜRK Ulusundan toplanan vergilerle oluşuyor.Asıl nereye gittiği belli olmayan vergilerimiz..Türk Milletini'nın mal varlığını İMF Sülüklerine emdirenler !!Sen onlardan haber ver!SANA NE TÜRK ORDULARINA verilen bütçelerden SANA NEEEEE !!!sENİ İŞBİRLİKÇİ "MÜTAREKE BASINI"SENİİİ!!!
Allah Korusun!Bir daha aslaaaa Türk Milleti,Kahraman Ordusunu terhis ettirmeyecektir!ASLA....
TÜRK ORDUSUNA giden her kuruşumuz,liramız HELAL OLSUN-HELALOLSUN-HELAL OLSUNNN.Ak sütlerimiz gibi..
Ama o birilerinin kursaklarına giden,peşkeş çektirilen vergilerimizin her kuruşu,lirası,
HARAM OLSUN-HARAM OLSUN-HARAM OLSUN..!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
VEEEEEE.........
EBEDİ BAŞKOMUTAN(BAŞBUĞ)GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK,ÜMÜZÜN TÜRK ORDULARINA BUYRUĞU !!
DİNLEYELİM !!!!!!
Efendiler!
Eski silâh arkadaşlarımla böyle yakından ve samimî temasta bulunmaktan büyük zevk-i vicdanî hissediyorum. Sizinle oturup uzun hasbıhal etmek isterdim. Fakat çoksunuz; müsait yer de yoktur. Bu sebeple hissiyatımı birkaç cümle ile mülâhaza etmekle iktifa edeceğim.
Arkadaşlar! İngilizler ve yardımcıları milletimizin istiklâlini imhaya karar vermişlerdir. Milletler istiklâllerini hiç kimsenin lutf u atıfetine medyun değildir. Hiç kimse kimseye, hiçbir millet diğer millete hürriyet ve istiklâl vermez. Milletlerde tabiaten ve fıtraten mevcut olan bu hak milletlerce kuvvetle, mücadele ile mahfuz bulundurulur. Kuvveti olmayan binaenaleyh mücadele edemeyen bir millet mahkûm ve esir vaziyettedir. Böyle bir milletin istiklâli gasp olunur.
Dünyada hayat için, insanca yaşamak için istiklâl lâzımdır. İstiklâl sahibi olmak için haiz-i kuvvet olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder.
Kuvvet ordudur. Ordunun menba-ı hayatı ve saadeti, istiklâli takdir eden milletin, kuvvetin lüzumuna olan iman-ı vicdanîsidir.
İngilizler, milletimizi istiklâlden mahrum etmek için pek tabiî olarak evvelâ onu ordudan mahrum etmek çarelerine tevessül ettiler. Mütareke şeraitinin tatbikatı ile silâhlarımızı, cephanelerimizi, bilcümle vesait-i müdafaamızı elimizden almağa çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve zabitlerimize tecavüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzetinefsini ifnaya gayret ettiler. Ordumuzu kâmilen lağvederek milleti muhafaza-i istiklâli için muhtaç olduğu nokta-i istinattan mahrum etmeğe teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine, her türlü hukuk ve mukaddesatına taarruzla milleti zillete, inkıyada alıştırmak plânını takip ettiler ve ediyorlar.
Herhalde ordu, düşmanlarımızın birinci hedef-i taarruzu oldu. Orduyu imha etmek için mutlaka zabitini mahvetmek, zelil etmek lâzımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta mevani ve müşkülât kalmaz.
Bu hakikat karşısında ve içinde bulunduğumuz vaziyete göre zabitan heyetimize teveccüh eden vazifenin mahiyeti, ehemmiyeti ve kıymeti kendiliğinden meydana çıkar.
Milletimiz hür ve müstakil yaşamak lüzumuna tam bir iman ile kani olmuş ve buna azm-i katî ile karar vermiştir. Zaman zaman şurada burada şayan-ı teessür seciyesizliklerin meşhut olması hiçbir vakit milletimizin kanaat-ı umumiyesine, iman-ı hakikiyesine sekte-i îrâs etmemiştir ve edemeyecektir.
Binaenaleyh kuvvetin, ordunun vücudu için lâzım olduğunu söylediğim menba -ki milletin iman-ı vicdanîsidir- mevcuttur. Ordu ise arkadaşlar ancak zabitan heyeti sayesinde vücutpezir olur. Malûm bir hakikat-i askeriye hakikat-i felsefiyedir “ordunun ruhu zabitandadır”. O halde zabitanımız düşmanlarımız tarafından yıkılmak istenilen ordumuzu tamir ve ihya edecek ve ordu ve milletimizin istiklâlini muhafaza edecektir.
Millet, istiklâlinin mahfuziyetinden ibaret olan gaye-i hayatiyesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden zabitandan bekler, işte zabitanın âli olan vazifesi budur.
Allah göstermesin milletin istiklâli ihlâl edilirse bunun vebali zabitana ait olacaktır. Zabitan izah ettiğim âli, mukaddes ve umum nokta-i nazardan uhtelerine terettüp eden vazife itibariyle, bütün mevcudiyetleriyle ve bütün dikkat ve ferasetleriyle giriştiğimiz istiklâl mücahedesinde birinci derecede faal ve fedakâr olmak mecburiyetindedirler. Hayat-ı şahsiye ve hususiyeleri itibariyle de zabitler fedakâran sınıflarının en önünde bulunmak mecburiyetindedirler. Çünkü düşmanlarımız herkesten evvel onları öldürürler. Onları tezlil ve tahkir ederler. Hayatında bir an olsa bile zabitlik etmiş, zabitlik izzetinefsini, şerefini duymuş, ölümü istihkar etmiş bir insan hayatta iken düşmanın tasmim ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz. Onun yaşamak için bir çaresi vardır: şerefini masun bulundurmak! Halbuki düşmanlarımızın da kastettiği o şerefi payimal etmektir.
Binaenaleyh zabit için “ya istiklâl, ya ölüm” vardır. Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, istiklâlimizi muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima müstakil görmekle bahtiyar olacağız! "
MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK...................
Derleyen ve yazan :
Saygılarımla
28 Temmuz 2007
Gülsev EYÜBOĞLU
============================================================
--
"Ordunun temelini oluşturan Subaylar;-Vatan için Ölümü-bilerek göze alan Savaşçılardır,fedakarlar sınıfının en önünde yer alan Şerefli insanlardır.Millet zarar görürse,bunun mesuliyeti Subaylara ait olacaktır."
EBEDİ BAŞKOMUTAN(BAŞBUĞ)GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder