Bu Blogda Ara

2 Temmuz 2017 Pazar

SELAHATTİN EYYÜBİ TÜRKTÜR..

YAZAR SAYIN NECDET SEVİNÇ"SELAHATTİN EYYUBİ TÜRK’TÜR,TÜRKÇE KONUŞUYORDU"
Marksistler bir zamanlar, benim millîyetçi muhteşem asiler olarak kabul ettiğim Köroğlu, Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal gibi halk şairlerini sınıf savaşçısı ilân ederek, komünizme tarihî ve millî boyut kazandırmak istemişlerdir.
Halbuki bu Celalî ozanların işçi veya köylü diktatörlüğü kurmak gibi bir niyetleri yoktu. Aksine Türk halk edebiyatının bu seçkin ve eylemci simaları, dönme-devşirme enderun iktidarında pekişen Osmanlı egemen sınıfına başkaldıran birer Türk milliyetçisiydiler.
Şimdi aynı çabayı, farklı bir biçimde bölücülerden görüyoruz.
kürtlere ayrı bir ırk şuuru kazandırarak, Türkiye’nin Güneydoğusunda bir kürt devleti kurulması fikrini telkin edenler, halkın kendilerine sempati ile yaklaşması için tıpkı komünistler gibi tarihî şahsiyetleri ve tarihî olayları istismar etmeye başladılar.
Hemen hemen bütün açık oturumları kürtçülere tahsis eden televizyon kanallarında sık sık tekrarlanan iddialar, özellikle Selahattin Eyyûbi ile Malazgirt Savaşı etrafında yoğunlaşmaktadır. Haçlı ordularına karşı verdiği mücadelelerle bütün İslâm Dünyasında sarsılmaz bir şöhrete kavuşan Selahattin Eyyûbi’nin bir kürt hükümdarı, Eyyûbi Devleti’nin de bir kürt devleti olduğunda ısrar ederek, bu büyük İslâm mücâhidine duyulan hayranlıktan yararlanmak isteyen bölücü propaganda, aynı amaçla bir başka yalana başvurmuştur. -Malazgirt Savaşı’na 20 bin kürt katıldı!
Derhal belirtmek isteriz ki, kürtlerin Malazgirt Meydan Muharebesi’ne iştirak etmeleri bizi rahatsız etmez. Hattâ Müslüman olmaları sebebiyle, hristiyanlara karşı savaşmak görevleridir de. Ama 1071’de bizanslısı, ermenisi, latini ve Balkanlardan getirip muhtelif bölgelere iskan edilen hristiyanlaşmış Türklerle birlikte nüfusu 2-2.5 milyon civarında olan Anadolu’da kürtlerin 20 bin asker çıkarması esasen mümkün değildir.
Kaldı ki kürtlerin Anadolu’da eskiden beri kalabalık kitleler halinde yaşadığını şuuraltına yerleştirmek amacını güden bu asılsız iddiayı tevsik edecek bir tek ciddi kayıt da yoktur! Yani Anadolu, kürtler sayesinde bir Türk vatanı olmamıştır! Birkaç aşiret hariç, kürtlerin Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da nispeten görülmeye başlaması, Otlukbeli savaşını kaybeden Türkmen Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan Beğ’in kendisine bağlı Türk aşiretlerini alıp, İran’a geçmesinden sonradır ki, ona rağmen bu bölgede çoğunluk Türklere ait olmaya devam etmiştir. 1473’deki Otlukbeli muharebesini takip eden yıllarda kısmen boşalan Doğu ve Güneydoğu yaylalarına Elcezire bölgesindeki kürtler gelip yerleşmişler ve Türk sultanlarının himayesi altına girmişlerdir. O günden beri de Türk Devleti’nin himayesi altındadır.
Önce Türk Tarihinin en büyük imha savaşlarından biri olan Malazgirt Meydan Muharebesiyle ilgili bir temel yanlışa işaret etmek gerekir. Malazgirt Meydan Muharebesinin, Anadolu’nun kapısını Türklere açtığından bahsedilirse de bu iddia tashihe muhtaçtır. Eğer Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’ya sahip olmak hakkını elde edebilmiş olsaydık, 1072’de Kayseri, 1073’te Paflagonya, 1074’de Antakya meydan muharebelerini yapmak zorunda kalmazdık. 1048’deki Pasinler Meydan Muharebesi dahil, yukarıda zikrettiğimiz bütün savaşlarda düşman ordusunun imha, düşman başkomutanlarının da esir edilmelerine rağmen, Anadolu topraklarına egemen olamamışızdır. Hattâ Ermeni Beyliği, Suriye Latin Prensliği ve maalesef Danişmentli Türk Beyliği ile ittifak kuran imparator Manuel Komnenos, 1161’de İkinci Kılıçarslan’dan toprak koparmış, Bizans orduları 1176’da ise Türklüğü “silip süpürmek” kararıyla Miryakefalon’da yeni bir meydan muharebesini göze alabilmiştir. Anadolu’nun tapusu, Malazgirt’le başlayan süreç içinde, ancak Selçuklulardan sonraki beylikler devrinde Türklerin eline geçmiştir ki bu tapuda Türk ırkının evlatlarından başka, Allah’ın hiçbir kulunun hakkı yoktur.
Fakat bütün bu gerçekler Malazgirt Meydan Muharebesinin öneminin inkâr edildiği anlamına gelmez. Bu savaş, sayıca kat be kat üstün düşman kuvvetlerinin imha edilmesi bakımından Türk Ordusunun, Bizans saflarında bulunan Hıristiyan Türklerin, Müslüman kardeşlerinin tarafına geçmesi bakımından da Türk Millî şuurunun en büyük zaferlerinden biridir. kürtlerin Malazgirt Meydan Muharebesi’ne 20 bin kişiyle katıldıkları yolundaki safsataya gelince… Dün de belirttiğimiz gibi Güneydoğuyu Türkiye’den koparmak isteyenlerin bu iddiası,kürtlerin Anadolu’da eskiden beri kalabalık bir nüfus teşkil ettikleri fikrinicanlı tutmak gayretinden ibarettir. Malazgirt Meydan Muharebesini konu alan hiçbir İslâm müverrihinin eseri günümüze kadar intikal etmemiştir. Ancak çağdaş kaynaklardan alınan bilgileri ihtiva eden bazı eserler elimizdedir. Bu eserler dikkatle incelendiğinde, müverrihlerin çoğunun şifahi iddiaları, hiçbir muhakemeye tâbi tutmadan birbirlerinden kopya ettikleri anlaşılacaktır. Mesela Tarih-i Meyyafârikin ve Amid yazarı İbn’ı Ezrak, Türk Ordusunun mevcudunu “Sultanın az bir askeri vardı” ifadesiyle izah ederken, Ahbarü Devleti Selçukiyye’de bu sayı 15 bin olarak verilir. İbnü’l Cevzi, Türk Ordusunun 20 bin kişiye yakın olduğunu belirtirken, Bundari, İbnü-l Adim ve Reşüdü’d-Din’de 15 bin rakamı tekrar edilir. Türk Ordusunun sayısı Kerimüddin Mahmut’la Hamdullah Müstevfi’ye göre 15 bindir.Mirhond rakam vermez, sadece Türk Ordusunun azlığından bahseder ki bu rakamların hiçbiri doğru değildir. “Doğru” diyorsanız ve kürtlerin de 20 bin kişiyle savaşa katıldığını iddia edebiliyorsanız, Malazgirt Meydan Muharebesinde bir tek Türk yok demektir. Malazgirt Meydan Muharebesiyle ilgili şifahî bilgilerin rivayet edildiği, dün bahsettiğimiz eserler, hiçbir bilimadamı tarafından ciddiye alınmamıştır. Çünkü verilen bilgiler hem çelişkilidir, hem mübalağalı, hem de yanlış.
Meselâ sahasındaki ilk müverrihlerden biri olan İbnü-l Kalanisî, bize savaşın hangi ayda vuku bulduğunu dahi bildirmez. İbnül’l Ezrak da savaşın cereyan ettiği ayı meskut geçer. Bizans İmparatorunun esir alındığını dahi bildirmez. Hattâ Ahlat ve Malazgird’in bu savaş sonunda Mervan oğıllarının elinden çıktığını zanneder.
Bundari’nin Zübdetü’n-nusra ve Nuhbetü’l-usra adlı kitabı, İsfahanlı İmadeddin’in eserlerinin süslü ve mübalağalı cümlelerle tekrarından ibarettir. İmadeddin ise esir düşen Bizans İmparatoru Romanos Diogenes’in önce Azerbaycan’a götürülüp oradan Bizans’a dönmesine izin verildiğini söyler ki bu ifadenin doğruluğuna inanmak güçtür. Mirhond daha da ileri gider. Diogenes’in esir alınmasından sonra “düşmanlığın dostluğa, sevginin dünürlüğe müncer olduğunu ve imparatorun kızının, Alparslan’ın oğlu Melik Arslan’la evlendirildiğini” yazar.
Malazgirt savaşından bahseden bir Norman şairi de Sultan ile imparator arasında böyle bir dünürlükten bahseder. Yalnız, Norman şairi, Mirhond’un aksine “Alparslan’ın, kızını Romanos Diogenes’in oğluna vermeyi vaat ettiğini” söyler. Tabiî ki bu dünürlük hikâyesinin ciddyetle de, gerçekle de hiçbir ilgisi yoktur. İbnü’l Esir ise Alparslan’ın Bizans İmparatoru ile 50 yıllık bir barış yaptığınıyazar ki hiçbir eserde böyle bir kayda rast gelinmez. Nitekim Malazgirt Savaşı’nın hemen akabinde Türk-Bizans muharebeleri devam etmiştir.
Reşidüddin, Camiu’t Tevarih’in Selçuklularla ilgili bölümünde, Malazgirt Meydan Muharebesi’nin 463 Rebiülevvel ayında yapıldığını yazar ki bu takdirde savaşın Aralık 1070 veya Ocak 1071’de cereyan etmiş olması gerekir. İşte bu bilgiler ne kadar doğruysa, kürtlerin Malazgirt Meydan Muharebesi’ne 20 bin kişiyle iştirak ettikleri palavrası da o kadar doğrudur. Malazgirt Zaferinden muhtelif Ortadoğu kavimlerine hisse vermek isteyen, bizim tesbit edebildiğimiz ilk kaynak İbnü’l Kalanisî’dir. Kalanisî’nin Zeylü Tarihî Dırnaşk adlı eserini ve diğerlerini ileride inceleyeceğiz.
Malazgirt zaferinin muhtelif Ortadoğu kavimlerine mal etmeye çalışan bizim tespit edebildiğimiz iki kaynak İbnü’l Kalanisî’dir. 1160 yılında, doğduğu şehir olan Şam’da ölen bu müverrih, Suriye’deki Türk beyleri ve onların haçlılarla mücadeleleri hakkında değerli bir eser bırakmakla beraber, Malazgirt savaşı konusunda uydurma rivayetleri nakletmiştir. Zaten bu büyük zafere bir sayfacık ayırması da konuyu bilmediğini göstermektedir. Önce de bahsettiğimiz gibi Kalanisî, savaşın hangi ayda yapıldığını dahi bilmez. Ama Zeylü Tarihî Dımaşk’ta, Türk Ordusunun “Türklerden ve diğer kavimlerden olmak üzere takriben 400 bin kişiden meydan geldiğini”yazmaktan çekinmez.
1257’de öldüğünü bildiğimiz vakanüvis Sıbt İbnü’l Cevzi, Mir’at’-Zeman fi Tarihî’l Ayan adlı eserinde “onbin kürdün sultana katıldığı” yazar. Aynı müellife göreAlparslan Gazi’nin askeri sadece 4 binden ibarettir! Bizans ordusu 100 bin kişidir. Cevzi bu 100 bin askere 100 bin nakkab (delici), 100 bin carhi, (yaralayan) ve 100 bin ustayı da refakat ettirir. Bu mübalağa ile yetinmez. 800 mandanın çektiği 400 arabaya nal ve çivi yükler. Silah nakliyatı için de ayrıca bin araba tahsis eder. Bizans ordusunun bir tek mancınığını 1.200 kişiye çektirdiler. Ve sanki savaş şartlarında yüklenmesi mümkünmüş veya sanki pratikmiş gibi bir tek mancınığın 1200 kilo taş fırlattığını hikâye eder. 1335’te öldüğü tahmin edilen İbn’d – Devari, Kenzü’d-dürer ve Cemiü’l gurer de aynı mübalağalı ifadeleri benimser. Cevzi’nin verdiği rakamlara 100 bin okçu, 100 bin kat ipekli elbise ilâve eder ve o da Türk Ordusunun mevcudunu 4 bin kişiden ibaret gösterip, kürtlerden ve sair kavimlerden 10 bin kişinin Sultan’ın komutasında savaşa katıldığını belirtir. Biz hiçbir tarih kitabında, bir orduya mevcudunun iki buçuk misli insanın katıldığını okumadık. Değil Alparslan Gazi gibi bir harp dehasının, sıradan bir komutanın bile, savaş kabiliyeti meçhul, askeri disiplin altında yetişmiş, belki de ilk darbede firara yeltenecek, Türk savaş taktiğinden habersiz, mukavemeti ve vuruşma gücü üstlerince bilinmeyen bir kalabalığı ordusuna kabul edebileceğine inanmıyoruz.
Kaldı ki birkaç günden beri fahiş hataları, akıl almaz çelişkilerini ve hattâ cehaletlerini tekrarlamak ihtiyacını duyduğumuz bu müverrih veya vakanüvislerin hiç biri bilim adamlarınca ciddiye alınmamıştır. Ona rağmen, bu mübalağalı ve asla ilmî kıymet ifade etmeyen kitaplarda bile 20 bin kürtten bahis yoktur! Bir millet yaratmak gayretiyle yazılan kürt tarihi Şerefname’de ise Malazgirt savaşına bir tek kürdün bile katıldığından bahsedilmez. Gerçek şudur ki, Malazgirt, 50 bin Türk evladının 200 bin kişilik Bizans ordusunu yok ettiği parlak bir zaferin adıdır.
Kudüs’ün Selahaddin Eyyûbi tarafından fethinin 808. yılına ithaf olunur. kürt tarihî olarak da kabul edilen ve 1597 yılında tamamlanan Şerefname, Selahaddin Eyyûbi’nin kürt olduğuna dair iddiayı “tarih bilginlerinin ve araştırmacıların rivayetlerine”bağlar. Fakat bu bilginlerin ve araştırmacıların isimlerini zikretmez Ama bugüne kadar güvenilir hiçbir İslâm tarihçisi veya bilim adamı Şeref Han’ı teyit etmemiştir.
Şeref Han’ın umut ettiği destek, asırlar sonra ilmî gerçekleri mensup oldukları devletin siyasi emellerine alet etmek isteyen iki Batılıdan gelir: Grousset, 1192-1193 yıllarında,Şam yöresindeki iç karışıklıkları, Cahen ise 1187’de el-Cezire Türkmenleriyle kürtler arasında ortak kavgalarını etnik uyuşmazlık olarak nitelerler. Oysa bu türlü ihtilaflar, aynı aşiretin muhtelif oymakları arasında bile tarih boyunca süre gelmiştir.
Bazı İslâm kaynakları Selahaddin Eyyûbi’yi 758 yılında Basra’dan Azerbaycan’a sürgün edilen, nakledilen veya göçen Yemen Araplarından Ravvad b.El-ezdi’nin soy kütüğüne kaydederler. Rivayete göre bu aile Azerbaycan’da Hezbaniyye kürtleriyle karışmış, daha sonra da Kuzey Irak’a dönerek Selçukluların ve Zengi’lerin hizmetine girmiştir. Arap tarihçilerinin mümtaz şahsiyetlere, özellikle hükümdarlara, ırkçı düşüncelerle veya onları kutsamak için şecere uydurmak, hattâ seyit ilân etmek gibi kötü bir gelenekleri olduğu için, bilim damları bu Yemen’den Basra’ya, Basra’dan Azerbaycan’a göç hikâyesine itimat etmezler. Edilecek gibi de değildir. Çünkü bugünün şartlarında bile sıradan bir ailenin 3-500 senelik tarihini takip etmek de bu ailenin sicilini tespit etmek de imkân dışıdır.
Şeref Han, yukarıda naklettiğimiz rivayetteki Ravvad Araplarını, Ravende kürtleri olarak değiştirmiştir ki, Selahaddin Eyyûbi’nin kürt sanılması işte bu tahrifattan dolayıdır! Oysa aynı Şerefname’de Selahaddin Eyyûbi’nin kardeşleri şöyle sıralanır: Mahammet Ebu Bekir, Şemsüddevle Turan Şah, Seyfilislam Tuğtekin, Şehinşah, Tacilmülük Buri. Görüldüğü gibi Selahaddin Eyyûbi’nin kürt olduğunu iddia eden kürt tarih yazarı Şeref Han bile, onun kardeşlerinden ikisinin Turan Şah, ve Tuğtekin gibi Türk has isimleri taşıdığını ifade etmekten kaçamamıştır. Kaldı ki Şeref Han’ın Buri imasıyla yazdığı en küçük kardeş, bütün kaynaklarda Böri veya Börü şeklinde kaydedilmiştir. Bilindiği gibi Börü ismi de Türk has isimidir ve kurt demektir! Selçukluların ve Zengi’lerin hizmetinde büyük emirler olarak çalışan Selahaddin Eyyûbi’nin babası Necmettin Eyyûb Azerbaycan’daki kesif Türkmen boyları arasında yerleşmiştir ve Türk’tür. Çünkü Selahaddin’in bir Türk oyunu olan ve o tarihlerde Irak tarafından bilinmeyen poloda mahir olduğu kesinlikle bilinmektedir. Bu büyük Türk hükümdarının annesi, Şihabeddin Tokuş’un kardeşidir. Kız kardeşi Rabia Hatun’u da önce Gökbürü ile evlendirmiştir ki, ikisi de Türk’tür. Ağabeyi Şehinşah ise Kutlukız Hatun adında bir Türk kızıyla evlenmiştir. Selahaddin Eyyûbi’nin bizzat kendisi de evlenmek için bir Türk kızını tercih etmiştir: Amine Hatun b. Üner
Selahaddin Eyyûb’inin kürt hükümdarı olduğu yolundaki iddialara cevap vermiştik. Bugün Eyyûbi Devleti’nin Türk Devleti olduğunu ispat edeceğiz. İstiklâl Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un “Şarkın sevgili sultanı” Fransız tarihçisi Champdor’un “İslâm’ın en saf kahramanı” olarak tanımladığı Selahaddin Eyyûbi, aslında yeni bir devlet kurmamıştır. Onun cihangirane bir siyasetle yönettiği devlet,Zengiler Devleti’nin devamından ibarettir. Memlûkler de Eyyûbilerin uzantısıdır. Çünkü, devlet teşkilatı değişmemiştir. Millet değişmemiştir. Devletin maddî, manevî, istinatları değişmemiştir. Değişen sadece hanedanlardır. Her üç devletin de bayrağı sarı zemin üzerine doru kartaldır. Her üç devlette de siyasî ve askeri kadrolar aynı unsurlardan meydana gelmektedir. Selahaddin Eyyûbi ile ilgili değerli bir eser yayınlayan sayın Ramazan Şeşen’in de belirttiği gibi, devlet ve ordu teşkilatı Türk devletlerinde görülen devlet ve ordu teşkilatlarının aynıdır.
Bugün bölücülüğün malzemesi olarak kullanılmak istenen Eyyûbi Devleti, Selahaddin’in çağdaşları tarafından da Türk Devleti olarak kabul edilmiştir.Arap şairi Sena İbn el-Mülk’ün Halep’in zaptı vesilesiyle Selahaddin’e sunduğu kaside“Arap milleti Türklerin devletiyle yükseldi, Ahl-i salibin davası Eyub oğlu tarafından perişan edildi” mısralarıyla başlar. Ünlü İbn-i Haldun da Mukaddeme de Eyyûbiler ve Memlûklar devletinin bir tek Türk Devleti olduğunu yazar. Eyyûbiler Devleti’nde Arap kültürünün egemen oluşu bizi şaşırtmamalıdır. Gazneliler ve Selçuklular nasıl Fars kültürünün ön plana çıkarmışlarsa, Zengiler, Eyyûbiler ve Memlûklar da aynı şekilde ve tıpkı Roma İmparatorluğu’na Yunan kültürünün hakim olduğu gibi, Eyyûbiler de Arap kültürünü Türk Kültürüne tercih etmişlerdir. Fakat Selahaddin Eyyûbi’nin zaferden zafere koşturduğu ordunun kahir bir ekseriyetini Türkler teşkil eder. Selahaddin Eyyûbi’nin çağdaşı olan tarihçiler, Mısır, Yemen, Kuzey Afrika gibi merkeze uzak kıtaların ele geçirilmesini Oğuz harekâtı olarak görürler. Sonuç olarak şunu ifade etmek isteriz ki, İslâm’ın bu efsanevi kılıcı, kültür itibariyle olduğu kadar, soy itibariyle de Türk’tür. Devleti de Türk Devleti’dir. Bir süre önce Selahaddin Eyyûbi’nin Türk ırkının bir evladı olduğunu yazmış, kürt tarihi müellifi Şeref Han’ın bile, bu ünlü hükümdarın kardeşlerinden ikisinin Turanşah veTuğtekin gibi Türk has isimleri taşıdığını ifade etmekten kaçınamadığını belirtmiştim. Şerefname’de bahsedilen üçüncü kardeşin adı Tacülmülük Buri yani Börü’dür. Börü ise hemen hemen bütün Türk destanlarına konu olan kurt demektir.
Bugün kürtçülerin çok istismar ettiği Selahaddin Eyyûbi’nin Türklüğüne dair bir başka belge sunmak istiyorum. Önümde Selahaddin Eyyûbi’nin danışmanlarından Usame İbn Münkız’ın Kitab el İ’tibar adını verdiği hatıralar var. Eser Türkçe’ye Yusuf Ziya Cömert tarafındanİbretler Kitabı ismiyle tercüme edilmiş. Ses Yayınları tarafından 1992 yılında İstanbul’da basılmış. Kitabın Arapça baskısını temin edemediğinden bahseden mütercim, eserin Philip K. Hitti’nin İngilizce çevirinden Türkçe’ye aktarıldığını belirtiyor ve herhangi bir şüpheye meydan vermemek için de ilâve ediyor: “Arap asıllı bir müsteşrik olan Philip Hitti’nin bu eseri ingilizceye aktaracak ehliyette olduğu düşüncesi bizi nispeten rahatlatan bir keyfiyettir.”
Kısaca İbn Münkız olarak bilinen yazarın asıl adı Müeyyed el-Devlet Ebul Haris Üsame İbn Münkız Malazgirt Savaşı’ndan 24 yıl sonra, haçlıların Kudüs’ü işgalinden 4 yıl sonra Hama civarındaki Şayzer’de doğmuş. Şair, edip ve tarihçi olan Üsame ibn Münkız, 93 yıl ömründe 20’den fazla eser vermiş. Edebi eserlerinin başında beş kısımdan oluşan iki ciltlik Divan El-Şir’i geliyor. Edebi sanatlar hakkında El-Bedi fi Nakd El Şi’r’ adlı eseri, Hazreti Musa’nın asasından başlayarak büyük şahsiyetlerin asalarından hareketle kaleme aldığı Kitab-ul Asa’sı, Hasankeyf’te yazdığı söylenen El-Menazil Ve’d Diyar’ı ve Lübebu’l adab’ı önemli eserlerinden. Ayrıca 20 ciltlik Mekarimül Ahlâk adlı eseri var. Bedir ashabının hayatlarını konu alan 5 ciltlik Taril el-Bedr ile Fezail-i Hulefa-i Raşidin ve Tarih el İslâm bilinen diğer eserleri.
Selahaddin Eyyûbi ile birlikte birçok savaşlara da katılan Üsame İbn Münkız Kitab El-İtibar’ın 201. sayfasında diyor ki: “Bu arada, Selahaddin, buradaki durumumuzu bildirmek üzere Atabek’e bir atlı gönderdi. Sonra, hızla bize doğru ilerleyen on kadar atlı gördük. Arkalarındaki ordu da sürekli hareket halindeydi. Geldiklerinde, Atabek’in komutasındaki öncüler olduğunu anladık. Ordu da aralarından gelecekti. Atabek, ‘Ey Musa, mahvolmak için mi otuz atlıyla Şam kapısına kadar geldin! Ne acelen vardı!’ diye Selahaddin’i eleştirdi. Karşılıklı atıştılar. İkisi de Türkçe konuşuyordu. Bu yüzden söylediklerini anlayamadım.”
Farsça’nın siyaset, Arapça’nın bilim, eğitim ve din alanında tartışılmaz bir üstünlük kurduğu ve Türk Dili’ni öğreten bir tek kurumun dahi bulunmadığı böyle bir devirde Selahaddin Eyyûbi’nin Türkçe konuşması, onun öz be öz Türk olduğunu gösteren en büyük delildir. !!
YAZAR SAYIN
NECDET SEVİNÇ
NOT:BENİM SOYUM EYYÜBİ'DİR,1908 YILINA KADAR EYYÜBİ OLARAK 1908 YILINDAN SONRA (YENİ ANAYASA,KANUNİ ESASİ)EYÜBZADE,CUMHURİYET DÖNEMİNDE EYÜBOĞLU SOY İSMİYLE ÖZÜ TÜRK KANI TÜRK OLARAK YAŞIYORUZ..TÜRK YURDUNA ÇÖREKLENDİRİLEN HAİN ALÇAKLARA UYDURUK BİR TARİH ÜRETEN HAÇLILAR(AVRUPA)ÖZÜ TÜRK KANI TÜRK KAHRAMbAN ATAMIZ SELAHATTİN EYYÜBİ'Yİ ÖNCE ARAP SAVAŞÇISI SONRA SÖZÜM ONA SÖZDE KÜRT OLARAK OLARAK ALÇAK İFTİRALARLA KARALAMAKTADIRLAR..ÖZÜ TÜRK KANI TÜRK DEDEMİZ SELAHATTİN EYYÜBİ'NİN ÖLÜMSÜZ TÜRK RUHU BU HAYMATLOSLARIN TISLAYAN ÇATAL DİLLERİNİ KOPARACAKTIR..
SAYGILARIMLA
GÜLSEV EYÜBOĞLU
VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE-İNADINA İLELEBET.....

8 Mart 2017 Çarşamba

HANGİ KADINLAR GÜNÜ ?

HANGİ KADINLARIN GÜNÜ ?
Yıllar önceden etki ajanlarının sözüm ona töre diye övülerek “filan ağanın 10 karısı 30 çocuğu var”gösterimleriyle (ki Doğu ve Güneydoğuda özellikle görevli Savaş Ay’ın proğramları)çocuk yaştaki kız çocuklarının o filan ağalarla zorla evlendirilerek on binlerce “çocuk gelinler”in zorla tecavüz edilerek yaşamlarının yok edildiği Kadınların günümü HAYIR..
Sözüm ona İslami Yaşam gereği gösterilerek Din adamı kılıklı bedenlenmiş şeytanların”9 yaşında kızlar evlendirilmelidir.”fetvaları ile on binlerce kız çocuğuna alçak sübyancıların tecavüzlerini legalleştirerek yaşamları karartılan Kadınların günümü HAYIR..
Her gün görsel ve yazılı basın da gündeme gelen veya hiç duyulmadan “Eşleri,nişanlıları,sevgilileri,eski eşleri tarafından bıçaklanarak,kurşunlanarak,boğulararak katledilen kadınlar”ın günümü HAYIR..
Taşeron Firmalara devredilen çalışma yaşamında taşeronlar tarafından köle olarak çalıştırılan Kadınların günümü HAYIR..
Türkiye Cumhuriyeti’in Kanunlar ile Kadınlara verdiği özgürlük haklarının adım adım sinsi sinsi yine kanunlarla yok edilerek Özgürlükleri ellerinden alınan Kadınların günümü HAYIR...Gerçekleri kimseler görmezden gelemez,görmezden gelenler yardım ve yardakçılardır..
Eyyyy TÜRK Kadınları sahte “Kadınlar günü”diye oyalanmalara inanma..ATATÜRK’ümüzün bizlere verdiği özgürlüklerimizi yokedenlere HAYIRR diye haykırr..Senn güçlüsün gücünü kullan !ATATÜRK İlke ve Devrimlerine TÜRKİYE Cumhuriyeti’ne sahip çık..Yine geldi cenk vakti,hazır ol..Özgürlüklerini elinden almak isteyen gaflet dalalet hiyanet çetelerinin önüne dikil HAYIR HAYIR HAYIR diye haykırrr..!HAYIRR..
Saygılarımla.Gülsev EYÜBOĞLU..8 Mart 2017

29 Aralık 2016 Perşembe

TÜRK'ÜN DANDANAKAN ZAFERİ..

DANDANAKAN ZAFERİ..
M
.S.800 lü yıllarda, Türk Devleti Hazar İmparatorluğunun parçalanmasıyla kargaşa içine düşen Türk Coğrafyasına Arap akınları başladı.
Türk Tarihine "
Talkan"ve"Curcan (Gürcan)"TÜRK Soykırımı ve katliamları olarak geçen Arap saldırıları Türk Coğrafyasında çok kanlı çatışmalara sahne olmuştur"Curcan" bölgesinde bir günde 10000 çocuk, kadın, yaşlı Türk katledildiği, nehirlerin kan aktığı bu sindirme politikası güden yayılmacılık döneminde Gazneliler, Araplarla işbirliği içine girdiler.
Arap Ordularının yardımıyla darmadağın edilen Türk Coğrafyasında İslami bir devlet kurdular.
Bozkurt (Acina-Asena)Soyundan Göktürk Hanedanından olan Oğuzlar ve Karahanlılar, işgalci Araplarla işbirliği yapan Gazne'lileri çok aşağı görüyorlardı.
Gazne-İslam Devletinin Orduları Arap ve Farisilerden oluşmuş, önemli ordu komutanları ise Arap'tı.
Türkler, köleoğlu olarak bilinen Gaznelilere diş biliyorlardı.
Gaznelilerin kurduğu İslami Devlet, Büyük Türk Hakanlığını gölgede bırakmıştı.
Gazneliler çok ince bir siyasetle Oğuzlarla, Karahanlıların birleşmesine mani oluyor, Karahanlıları Oğuzlara, Oğuzları Karahanlılara karşı kışkırtıyor, TÜRKLERİN yeniden birleşmemesi için çok ince bir siyaseti sinsice adım adım yapılandırıyordu.
Arapların yayılmacı istilalarıyla yıpranan Karahanlılar , (Büyük Türk Hakanlığı) , 4 Ocak 1008 de bugünkü Afganistanın kuzeyinde Belh Şehri (Mevlananın doğduğu kent) yakınlarındaki Katar Ovasında Gazneliler tarafından ağır yenilgiye uğradılar.
Arap ve Gazneli saldırılarıyla güçsüz kalan Karahanlılar 1025 yılında anlaşma yapmak zorunda kaldılar.
Gazneli Sultan Mahmut, sulh anlaşmasında birinci şart olarak Karahanlılardan müttefik oldukları Selçuklular(Oğuzlar)la ittifaklarına son verilmesini istedi.
Gazneli Mahmut bu emeline ulaştıktan sonra bu sefer Oğuz Selçuk Yabgusu Arslan Beyi anlaşma görüşmeleri bahanesiyle davet etti ve asla hükümranlık şanına yakışmayacak bir kalleşlikle Oğuz Yabgusu Arslan Beyi tutsak alarak Hindistan'da Belencar Kalesine hapsetti.
Öz OĞUZ TÜRKlerinin Yiğit Komutanları TUĞRUL ve ÇAĞRI Beyler, amcaları TÜRK Yabgusu(Han soylu)Arslan Beyin intikamını almaya Ant içtiler !!
 Araplarla ittifak yapan Köleoğlu Gazneli Mahmut, Oğuzların Yabgusunu tutsak alarak Selçukoğullarına diz çöktüreceğini sandı ama aksine artık Gazneliler, Selçukluların amansız düşmanlarıydılar.
Selçuklular(Oğuzlar) , Araplarla ortak siyaset güderek kendi iktidar hırsları ve şansi menfaatleri uğruna TÜRK DEVLET'ine hayasızca ihanet edilen bu kalleşliği asla unutmadılar.
İntikam Ant ları
"Kana Kan İntikam"dır.
 Onbinlerce yıllık Türk Coğrafyasında Büyük Türk Hakanlığı Karahanlıları düşmanla işbirliğiyle içten etkisizleştiren köleoğlu Gazneliler, sözde İslam adına aslında korkunç bir Arap Emperyalizmi uyguladır, Araplardan daha çok Arapçı oldular.
Arablara biat etmeyen Büyük Türk Hakanlığına bağlı Karahanlılar ve Selçukluları müslüman oldukları halde devamlı olarak kafir olarak andılar.
Arap Ulemalarının sözde DİN adına zihinlerine kazıdığı TÜRK düşmanlığını devam ettirdiler.
Selçukoğulları sürekli olarak işgal altındaki Türk toprakları Horasan ve Maveraünnehir'e akınlar yapıyordu.
1035 yılında kendilerinden kat kat üstün içerisinde Arap Birlikleri de bulunan Gazneli Ordusu, Özü TÜRK Kanı TÜRK Selcuklu Komutanı ÇAĞRI Bey tarafından imhaya yakın derecede bozguna uğratıldı, darmadağın edildi.
OĞUZ Yiğiti Çağrı bey;Hunhar Arap işgallerinde acımasızca soykırıma uğrayan ATAlarının intikamını almıştı
 Ancak TÜRK-Arap savaşları devam ediyordu.
Kardeş olan iki ölümsüz kahraman Çağrı Bey ve Tuğrul Bey;Selçukoğullarını tıpkı ATA Bilge Han ve kardeşi Kültigin gibi ikili yönetiyordu.
Bu ATA yönetim şekli geleceğin Batı Türk Devleti'nin temellerini atıyordu.
Ağustos 1038 de Nişapur fethedildi.
Büyük Türk Komutan Tuğrul Bey;Tus Kentinde kendi adına Hakan-Sultan-İmparator ünvanlarıyla hutbe okuttu.
Tuğrul Bey bu hutbeyle artık Türk Çoğrafyasında Türklerin Hakanı, diğer müslümanların Sultanı ve orada yaşayan hristiyanların İmparatoru olduğunu ilan etti.
Büyük TÜRK Milletinin egemenliği yeniden tamgalanmalıydı.
10000 yıllık TÜRK DEVLETİ nin yönetimi yenidenTÜRK'lerin olacaktı.
Artık vakti gelmişti.
Oğuzhanoğlu Selçuklular ve köleoğlu Gaznelilerin orduları 23 MAYIS 1040 günü DANDANAKAN Kalesinin eteklerinde DANDANAKAN Ovasında karşı karşıya geldiler.
Ölümsüz TÜRK Komutanları Çağrı Bey ve Tuğrul Bey'in komutasındaki Oğuz Han oğlu Selçuklu TÜRK Ordulanı'nın saldırı parolası"
 DANDANAKAN KANA KAN İNTİKAM"DI;TÜRK Savaş Sanatının bütün incelikleriyle vuruşuyordu.
Arap ve Farisilerin çoğunluğa sahip Köleoğlu Gazneli Ordusu perişan oldu.
İhanetlerinin bedelini çok ağır ödediler.
DANDANAKAN ZAFERİ, 800 lü yıllarda başlayan Arap Emperyalizmi (yayılma, sömürü) ile çok büyük sarsıntılar geçiren TÜRK ONURUNU Geri getirdi.
Büyük TÜRK Hakanlığı Oğuzlara geçti.
Yüz yıllar sonra kapalı kıtalar içine hapsolunan TÜRKLER DANDANAKAN ZAFERİ ile yeniden açık denizlere inme imkanını elde ettiler.
DANDANAKAN ZAFERİ; M.Ö.ki BATI HUN İmparatorluğu TAMGAsından sonra, TÜRKlerin yeniden M.S. BATI TÜRK İmparatorluğu diye anılan, BÜYÜK TÜRK SELÇUKLU, BÜYÜK TÜRK OSMANLI ve TÜRK DEVLETİ Türkiye Cumhuriyetinin sarsılmaz temellerinin atıldığı yerdir.
HER TÜRK DANDANAKAN ZAFERİ'NİN TÜRK BUDUNLARININ YENİDEN DİRİLİŞİ OLDUĞUNU BİLMELİDİR.
HER TÜRK;TÜRKÜN TÜRKTEN BAŞKA DOSTU OLMADIĞINI BİLMELDİR..
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE İNADINA..
İLELEBET
Saygılarımla
Gülsev EYÜBOĞLU
21 ŞUBAT 2012

28 Aralık 2016 Çarşamba

GÖK GÖZLÜ BAŞBUĞUMUZ ATATÜRK






26 Ağustos 2016 Cuma

"TARİH-ÜL KAMİL"..

FRENK ORDULARI BİR GÜNDE 1500 TÜRK'Ü ÖLDÜREREK,BUNLARDAN 300 ÜNÜN BOYUNLARI BAŞLARINDAN AYIRARAK KAHİRE'DEKİ HALİFE_İ İSLAM'A GÖNDERDİLER..!!
Arab Tarihçi İbnül Esir ,"Tarih-ül Kamil" adlı eserinde:Haçlı Ordularının ,Türk'lere karşı giriştikleri savaşı şöyle naklediyor."""(Kutsal Toprakları(Filistin-Kudüs) ,barbar Türklerden kurtarmak için bu müthiş kin ve gayz'ın tezahürleri yalnız Arablar ve Frenklerin işbirliğine münhasır kalmamış,Frenk Orduları ,bir günde 1500 barbar TÜRK'ü öldürerek,bunlardan 300 ün başını boyunlarından ayırarak Kahiredeki Halife-i İslam a gönderdiler.Bu barbar kafirlerin kelleleri bir nevi Frenk Komutanına ziyarete gelen ve her barbar Türk başına bir kese altın getiren Arap elçilerine iyi niyet olarak verildi.Halif-i İslam ın elçileri;bu kafir başlarını atlarının terkilerine yükleyerek Frenklerle ittifaklarını perçinlediklerinin işareti olarak Kahireye götürdüler""
DİYOR ARAP TARİHÇİ..!!
ŞİMDİİİ...GÖĞÜSLERİNDE HAÇLI MADALYALARI OLAN SALYA SÜMÜK AĞLAYANLAR O ŞER MADALYALARINI AZMETTİRDİKLERİ,YARDIM YATAKLIK ETTİKLERİ TÜRK COĞRAFYALARINDA Kİ(TÜRKİYE DAHİL)HURHARCA KİNLE YAPILAN TÜRK KATLİAMLARI İÇİN Mİ ALDILAR ???SENELERDİR TÜRK ADINI KULLANMADAN ÇEŞİTLİ İĞRENÇ IRKÇI VE DİNSEL ÖRTÜLER ALTINDA(BALKANLAR AFGANİSTAN VE TÜRKİSTAN DAHİL)ORTADOĞUDA ASLINDA TÜRK KATLİAMLARI YAPILMAKTADIR..BU KATLİAMLAR BİLEREK PLANLI SOYKIRIMDIR..!!
TÜRK DEVLETİ'NİN EN KILCAL DAMARLARINA KADAR YERLEŞTİRİLEREK AĞIZLARINA ASLA "TÜRK"KELİMESİNİ ALMAYANLAR;ASLINDA YÜZ YILLAR ÖNCESİNDEN GELEN ZEHİRLİ TÜRK DÜŞMANLIKLARINI İTTİFAK İÇİNDE ALÇAKÇA GÖREV EDİNDİLER..!!
ANCAAKKK TÜRKLERİNDE ASİL GENLERİNDEN GELEN"KANA KAN İNTİKAM"ÖZELLİKLERİ VARDIR..BİZ TÜRKLER DELİ'KANLIYIZ..
BİLİNE...

VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN..
Gülsev EYÜBOĞLU....
25 Ağustos 2013..

24 Mart 2016 Perşembe

Gülsev EYÜBOĞLU: 26 MART 1917 ŞANLI TÜRK ORDULARI 125.ALAY VE 32.A...

Gülsev EYÜBOĞLU: 26 MART 1917 ŞANLI TÜRK ORDULARI 125.ALAY VE 32.A...: 26 MART 1917 ŞANLI TÜRK ORDULARI 125.ALAY VE 32.ALAY'LARIN GAZZE( Mantarpete-Cemmame)SAVAŞLARI İstanbul Hükümeti ve Genelkurmay B...

26 MART 1917 ŞANLI TÜRK ORDULARI 125.ALAY VE 32.ALAY'LARIN GAZZE( Mantarpete-Cemmame)SAVAŞLARI

26 MART 1917 ŞANLI TÜRK ORDULARI
125.ALAY VE 32.ALAY'LARIN GAZZE(
Mantarpete-Cemmame)SAVAŞLARI
İstanbul Hükümeti ve Genelkurmay Başkanlığının;gaflet,delalet
içinde izledikleri yanlış politikalar ve Türk Ordusuna verdikleri
yanlış buyruklar sebebiyle 2.Süveyş Kanalı Harekatı da,İngilizlere
karşı kaybedildi.
27 Temmuz 1916 da Türk Birlikleri binlerce şehit vererek;bir
kısmı Sina Çölü içlerine,bir kısmıda Filistin Gazze ye doğru geri
çekildiler.
İsrail,Filistin,ÜrdünIrak,Suriye,Kuveyt,Arabistan,Yemen,Mısır
ve Lübnan Ülkelerine ait olan bu topraklarda binlerce kahraman TÜRK
evladı şehit olmuşlardır.Ve bu kahramanların kabirleri bile belli
değildir.Ama onlar bugün de oradadırlar.Ruhları şad olsun.
Bu coğrafyalar,1000 li yıllardan beri çeşitli isimler altında
Ata larımızın hakimiyetleri altındaydı.1118 yıllarda Tuğrul Bey
yönetiminde Irak Selçukluların yönetimindeydi.Türklerin bu topraklarda
hakimiyetinin çoğaldığını gören Kahire de ikamet eden Halifenin
;Batılıları çağırmasıyla çok kanlı geçen Haçlı Seferlerine sahne
olmuştur.1177 yılında,büyük Türk Komutan Selahattin Eyyübi Batılı
Haçlı Ordularını darmadağın etmiştir.
1100 lü yıllardan beri Türklerin hakimiyetinde olan bu
topraklar;21 Aralık 1516 da Han Yunusta Türk Memluk Ordusunu yenen
Türk Osmanlıya geçmiştir.Bu demek oluyor ki 1917 li yıllarda İngiliz
ve İttifak Devletlerinin eline geçen ve daha sonra cetvellerle
BÖLÜNEREK Ülkecikler yapılan Arabistan, Mısır,Suriye,Ürdün,Irak,Filistin,İsrail,Lübnan,Somali,Yemen,Sudan vs..hemen
hemen 800 yıl Türk Hakimiyetindeydi.800 yılın son 400 yılı
Osmanlı-Türk hakimiyetidir.
Sina Çölü içlerine ve Gazze hattına çekilen Türk Birlikleri
binbir yokluk içindeydiler ama yinede bulundukları
toprakları,İngilizlere karşı ölümüne savunuyorlardı.
Savunuyorlardı çünkü savunulan VATAN Toprağıydı !!!!Ancak ölümüne
savunulan bu topraklarda yaşayan diğer müslümanlar ;tıpkı Haçlı Savaşlarında olduğu gibi yine batılıların yanındaydı.Çünkü onlara göre barbar ve Kafir TÜRKLER onların kutsal topraklarını işgal etmişllerdi!! YAAAA böyle işte......
Yani,Kavm-i Necib lerle(Arablar)-Ehl-i Salipler(Batılılar) yine
Türklere karşı birlik olmuşlardı.Oysa Enver Paşa,takviye Türk Birliği
göndermek yerine Araplardan Gönüllü Cihat Birlikleri kurulması emrini
vermişti.Ama o gönüllü Arap Cihat Birlikleri "Cenbiye"leriyle binlerce TÜRK Askerini haince ŞEHİT ettiler.
Türk Birlikleri;Gazze-Cemmame-Birüssebi Hattında,İngilizler ise
2km.mesafede konuşlandı.General Albeny Komutasındaki İngiliz
Ordusu;erzak,mühimmat ve seksenbine yakın askerle tam
donanımlıydı.Cephelere trenlerle taşınan İngiliz askerlerine yakıcı
çöl günesi bile değmemişti.
Kahraman Ecdadımız dedelerimiz,Türk Birliklerinin ihtiyacları ise
;çok az erzakları vardı,mühimmatları sınırlı ve SU,kavurucu çöllerde ne kadar bulununabilirse.o kadar SU..SU..!!!!Yiğit TÜRK Birlikleri:Toplam üç Piyade Alayı ve
bir Süvari Alayından ibaretti.Süvari Birliğinin atları ise çok zayıf
durumdaydı.Bu kahraman yiğitlerin karşılarında ise tam donanımlı düşman
ordusu bulunuyordu.KAHRAMAN ECDADIMIZ ,1915 lerde ÇANAKKALE'de zaten yüzbinlerce ŞEHİT vermiş,geri kalanları da yine VATAN Toprağını savunmak için buralara koşmuştu !!!!!!!!!!!!!!!
Türk Birliklerinden 125.Alay Gazze yakınlarında
Mantartepe'de,32.Alay ise 1000 metre uzaklıkta Cemmame'de
mevzilenmişledi.Bu kahramanların çoğunluğu yorgun savaşçılardı.Ancak
büyük bir iman ve asaletle kat kat üstün düşman ordusunu
bekliyorlardı.28 Şubat 1917 TÜRK Yiğitleri mevzilendiler."Eyyy düşman !!Yiğitsen çık karşıma" .................................................
26 Mart 1917 günü İngiliz Ordusu;Türk savunma hatlarına
saldırdı.İngiliz Ordusu dalga dalga askerlerle Mantartepe deki Türk
Birliklerine kuşatarak saldırıyor.Ardı arkası kesilmeyen topcu
atışlarıyla Türk siperleri dövülüyordu.İngiliz piyadeleri Türk
siperlerine yaklaşınca,İngilizler topçu ateşine ara verdi.Mantartepe de
İngilizleri süngüleriyle karşılayan 125.Alayın yiğitlerinin"Allah
Allah"sesleri,çöl rüzgarlarıyla Sina Çöllerine yayıldı.Cemmame'de
siperlerde bekleyen 32.Alay ,arkadaşlarının"Allah Allah"seslerini
duyduklarında yanlarına koşmak heyecanıyla taarruz durumuna geçtiler
ancak beklemek zorundaydılar.
Kat kat üstün düşmana Türk Yiğitleri çok ağır kayıplar
verdi.İngilizler 10000 asker kaybıyla geri çekildiler.
Eveettt tam 10000 İngiliz askerini serdiler Mantartepe sırtlarına !!
7 Nisan 1917 Düşman Ordusu tekrar saldırıya geçti.Önceki
çatışmada kendilerine çok ağır kayıplar veren 125 Alay ın bulunduğu
Mantartepe'ye , birleşmesinler diye 32.Alayın bulunduğu Cemmame'ye
ortalığı cehenneme çeviren topçu ateşi,dalga dalga sayıları binleri
bulan askerler ve havadan uçak bombardımanıyla hücum
ettiler.Mantartepe mevzilerine giren İngilizleri 125.Alay kahramanları
süngüleriyle perişan ettiler.İngiliz Uçaklarının bombardımanıda onları
yıldıramadı çünkü onlar ŞANLI TÜRK Askerleriydi!!
Akşama doğru bu sefer bir İngiliz Tankı seri makineli ateşiyle
Cemmame'deki 32.Alaya saldırdı.Ancak Türk Topcunun bir tek atışıyla
demir yığınına döndü.
8.Nisan 1917 gecesini ,kahraman Türk Yiğitleri 125.Alay ve
32.Alay uyumadan geçirdiler.Gün ağarırken,İngiliz Avcı Birlikleri
kademe kademe sırtlardan,yamaçlardan amansız saldırya
geçtiler.Cemmame'deki 32.Alay taarruza geçti.İngiliz avcı birliklerini
bozup dağıtarak 125.Alay ın bulunduğu Mantartepe ye doğru
ilerliyordu.9 Nisan 1917 akşamı,İngilizler geldikleri
yamaçlardan,sırtlardan perişan halde geri çekiliyorlardı.
10.Nisan 1917 şafak sökerken 125.Alay ve 32.Alay da şehit düşen
Türk Yiğitleri arkadaşlarının kıldığı namazla Mantartepe Siperlerine
defnedildiler.Bu demek oluyor ki,Gazze Mantartepe'de isimsiz
kabirlerinde kahraman dedelerimiz yatmaktadır.Aziz ruhlarınız önünde saygıyla diz çöküyorum.Eyyyyy Şanlı Ecdadım.....
Birinci ve ikinci Gazze taarruzlarında;125.Alay ve 32.Alayların yiğit
Türk Birliklerince çok ağır kayıplar ve bozguna uğratılan
düşman;138000 kişilik Ordusuyla tam techizat taarruza geçti.Gazze
Mantartepe ve Cemmame'de müthiş savunmalarıyla adlarını Tarihe
kazdıran kahramanTürk Birlikleri 125.Alay ve 32.Alay;kendilerinden
10-15 kat fazla düşman İngiliz Ordusuyla kanlarının son damlasına
kadar kesinlikle teslim olmayı kabul etmeyerek savaştılar.Çoğunluğu
kahramanca şehit düştü.İçlerinden çok azı esir alındı.
Aşağı yukarı 800 yıl TÜRK hakimiyetinde olan bu topraklar
24.Ekim 1917 de İngilizlerin eline geçti.9 Kasım 1917 de İngilizler
Kudüs'e girdiler.Yani Türklerin haricindeki diğer müslümanlar kendi elleriyle kutsal topraklarını yine Haçlılara teslim ettiler.Niye?Kafir Türklerden kurtardılar!Tuuuuuu....
Ne oldu?
O yıllardan bugüne o topraklarda Mısırda,Irakta,Arabistanda,Gazze'de,Filistinde kan ve gözyaşı dinmedi!
Hani kafir Türklerden kurtarmıştınız dı,Haçlılarla yaptığınız hain ittifaklarla?
Bugün yine ABD ve Koalisyon Güçlerinin elinde taş taş üstünde bırakılmayarak 2003
martından bu yana bombalarla demokrat ve özgürleştirilmeye çalışılan
Irak Toprakları da hemen hemen 800 yıllık Türk Topraklarıydı.1038
yılında burada Tuğrul beg yönetiminde Irak Selçuklu Türk Devleti
kurulmuştu.Yıl 1917 Türkler gittiler!!!Sonra!Sonrası malum!Ehl-i Salble,Kavm-i Necip kardeşler"dinler arası diyalog"içinde mutluuu mesutttt geçinip gidiyorlar(!)Yaaa...
Şimdi birilerinin;bunlar saçma sapan şeyler artık dünya çok
farklı oldu seslerini duyar gibiyim.Ya da amannn ne kadar lüzumsuz bir yazı diyenlerde vardır.Yada bütün bunlar,paranoyak,şizofren ırkçı
söylemlerdir diyenleride duyar gibiyim.Yaa ne demezsin!Global olduk öylemi?Heyy gidi gözleri kör,kulakları sağırlar heyyy! !! Geldi yine Yedi Düvel (ki onlar Haçlılardır )geldi yine TÜRK kapılarına dayandı.!!Heyyyy....
Bu arada bir hatırlatma"Sevr"Anlaşmasını imzalamaya gidenleri"Demokrasi"ismini taşıyan Fransız Savaş Gemisi taşımıştı Nisan 1919 yılında İstanbul'dan!!Yaaa....
Varsın o birileri bana şizofren,paranoyak,ırkçı desinler.Hiçç umurumda değil.Ama bende diyorum ki tarih tekerrürden ibarettir.Ancaaakkk şimdii tekerrür edecek olan tarihh,ŞANLI TÜRK Tarihi olacaktır !
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE-İNADINA İLELEBET
Saygılarımla
Gülsev EYÜBOĞLU
NOT:Bu yazım 17 Kasım 2007 Tarihlidir..




8 Mart 2016 Salı

BENDEN DE KADINCA BİR YAZI (!)..

BENDEN DE KADINCA BİR YAZI..
KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN MU ?..
OLSUN AMA BİR GÜNCÜK:)OLMASIN..
Aslında kadınları enn ilerüüü hep erkekler anlatır..(!)
Gülümseyerek söyleyebilirim ki sözüm ona kadınları kadın gözüyle,kadın diliyle,kadınduygularıyla,kadın düşünceleriyle anlatırlar,yazarlar ve hemdee enn olağanüstü anlatımdırrrr.Evetttt (!)..smile ifade simgesi
Erkek Şairler,erkek sanatçılar,erkek yazarlar,erkek bilim adamları,erkek siyasetçiler,erkek filozoflar,erkek sosyologlar,erkek psikologlar,erkek hacılar,erkek hocalar,erkek dindarlar,veliler,vükelalar !!!!!!....
Öylesine kadınca çağdaş anlatımlardır ki kadınlarıda grublandırırlar :))))
E tabii ki KADINCA.(Ben bir Kadın olarak hiç anlıyamuyorum ama neyse)
ERKEKCE (!)KADIN Grupları:
1)-Entellektüel KADINLAR(!) ;
son yayınlanan kitapları bu kadınlar okur,içeriği nedir,neden piyasaya sürülmüştür,Yazarı Pamucukmulardanmıdır,Yumuşakcalardanmıdır?Vs..Aaa sorulurmu ayol :)O kitaplar ennn çookk satanlardır.GOOGLEden yada onlarca emek verenlerden
gizlincecik kopyala yapıştır yaparlar ve enn makaleler yazarlar da kimsecikler onlara hırsızcık diyemez:)..Ancaakk,o kadınlarr ennn entellektüel KADINLARDIR(!)
2)-Sosyal KADINLAR(!)
;partilerin,sivil toplum kuruluşlarının,derneklerin ileriii çağdaş kadınlarıdırlar..En büyük destekleyenleri ilerii çağdaş erkeklerdir..Partilerin tüzüklerini okumalarına gerek yoktur :)STKların görünmez kurucularının kimler olduklarını bilmelerine hiiçç gerek yoktur :)Derneklerin gerçek amaçlarınında hiiçç önemi yokturr.Onlar enn Sosyal KADINLARDIR(!)
3)-CİCİ Kadınlar;bir elinde cımbız bir elinde aynaa hoşşş ciciiii şekerrr ,pembeee..)))Sosyal paylaşım ağlarının enn doğall göründükleri gibileridirler..
profilleri pc.lerinin başında evcil halleridir(!) cicili,yürekleri titreşimleriyle sallayan paylaşımlarıyla ennn"beğen"ilenlerrr,hele hele masum çocukca şehlaa şehlaa"bahanelerinle değil,yüreğinle gel"diye ŞİŞŞT dedilersee vuuuu kadınları olağanüstü kadınca anlayanlarrın incecikk erkek yürekleri CIZZZ ederrr...
Eee artık teselli için sıraya girerler,belimde o gece hiç uyuyamazlar(!)..
O Kadınlarr,CİCİ Kadınlardır(!).(Şimdi duyar gibiyim,ayy şekerim kıskananlar çatlasın)..:))))
4)-Evinin SÜSÜ KADINLAR(!):
Kadınnn evininn süsüdürrr,evlerinin süslerii kadınlarrın birinci görevi en azz ÜÇ çocukk,en fazlaa ;evin süsünü besleyen(!)merhametli erkeklerin hassasiyetlerinin bereketindedir.Hani "Kadının sırtından sopayı,karnından sıpayı eksik etmeyeceksin"derlerya ilerüü erkekler..Şaka şaka (!) Derlermi ayol.
İlerüü Demokratik erkekler pek severler evlerinin süsleri KADINLARI(!)..
Tabii ya laik cadalozlar kıskanır dimi ya:))))
5)-Bakıma muhtaç KADINLAR:
Ayyy vah vahhh denirmi aaa Hemen devreye kadınca düşünen ilerüü erkekler girer,verir üç koyun,iki keçi,bir inek anında muhtaciyeti önler..Ne büyükkk fedakarlıktır Alırlar himayelerine,eti de onun olur kemiğide !İsterr severr,ister döver..
Bakıma muhtaç MALI nasıl olsa..Kadın bakılıyorya !
6)-KADINLAR ÇİÇEKTİR..Mİ?
Su sesi ,para sesi,KADIN sesi..
Kadınlar şeytandır,kadınlar cadıdır,kadınlar anlaşılmazdır,kadınlar bülbülleri ağlatanlardır,kadınlar mecnunları çöle salanlardır,kadınlar isteklerini dolaylı anlatırlar Kadınlar,erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmışlardır...
vs.vs.vs.vs derler yazarlar ünlerler ilerüü erkeklerrrr..Eee kaburga kemiğidir ya KADIN..
7)-Sorgulayan,araştıran KADINLAR:
Cızzzzzz..Hıııı,kesinlikle kadınları kadınca anlatan erkeklerden dersler almalıdırlarrr..Olmazzzz..Kadınları ennnn erkekler anlatırlar(!)ya,
.Ucubeliğin lüzumu yok,dimi ama :)))Heeeee !
VEEEEEE hatta daha da ilerüüü olarak, kadın kimliğinin PEMBE rengini bile erkekler seçtiler O enginn kadınca (!)düşüncelerinin kadın ruhununu çok iyi hissettiklerindendir tabii ki smile ifade simgesi 
SONUÇ:Benim nacizane KADINca düşüncem ise:
"Oysa küçücük Mavi Dünyamız nazik bir terazi gibidir.O nazik terazinin sepetlerinin birinde Kadınlar,birinde Erkekler eşit olarak dengeyi sağlarlar..
..O nazik hassas terazinin sepetlerinden birinin sahibi kadınlar olsun erkekler olsun birinden biri dengeyi bozarsa bu dengesizliğin kazananı olmaz ki,her ikisi de kaybeder..Çünkü üstünlük ne kadınlardadır,ne erkeklerde..Üstünlük İNSAN olmaktır.
Kadın olmak,Erkek olmak insanoğlu'nun seçiminde değil ki !
Aslında aslolan KADIN olmak KADIN olmaktır.KADIN olmak Sonbaharlarda yapraklarını savurup döken ağaç olmak değil,her mevsim yapraklarını yemyeşil koruyan ağaç olmaktır..KADIN olmakta,ERKEK olmakta kendine Saygılı olmaktır.."Ben","Ben","Ben""Ben"cillik egolarıyla sevgisiz bakan gözlerle Kadın olsann da bir hiçsinn,erkek olsanda bir hiçsinnn Yaşamıyorsun ki..
SÖZ ARTIK HAYYAMDA:
"Ey güzel,sen ki bana derdi derman edensin;
Şimdi"Çekil önümden"diye ferman edersin ;
Senin yüzün canımın kıblesi olmuş bir kez;
Ne yapsın,kıble mi değiştirsin bu can ne dersin ?"
KADINLAR GÜNÜÜ KUTLU OLSUNMUU?
OLSUN AMA BİR GÜNCÜK OLMASIN.. 
SAYGILARIMLA
Gülsev EYÜBOĞLU..
8 Mart 2013..



5 Mart 2016 Cumartesi

Gülsev EYÜBOĞLU: 5 MART 1934 GÜNÜ,ANDIMIZIN YAZARI VE MİLİ EĞİTİM B...

Gülsev EYÜBOĞLU: 5 MART 1934 GÜNÜ,ANDIMIZIN YAZARI VE MİLİ EĞİTİM B...: 5 MART 1934 GÜNÜ,ANDIMIZIN YAZARI VE MİLİ EĞİTİM BAKANI DOKTOR REŞİT GALİP(MUSTAFA REŞİT BAYDUR) ÖLÜM YILDÖNÜMÜDÜR.. (1893, RODOS- 5 M...

5 MART 1934 GÜNÜ,ANDIMIZIN YAZARI VE MİLİ EĞİTİM BAKANI DOKTOR REŞİT GALİP(MUSTAFA REŞİT BAYDUR) ÖLÜM YILDÖNÜMÜDÜR..

5 MART 1934 GÜNÜ,ANDIMIZIN YAZARI VE MİLİ EĞİTİM BAKANI
DOKTOR REŞİT GALİP(MUSTAFA REŞİT BAYDUR) ÖLÜM YILDÖNÜMÜDÜR..
(1893, RODOS- 5 MART 1934, ANKARA)
20 ŞUBAT 1932 MİLLİ EĞİTİM BAKANI DOKTOR REŞİT GALİP;
"TÜRK KÜLTÜR DEVRİMİ BAŞLAMIŞTIR.KÜLTÜR ÇALIŞMALARI
9 DALDA YÜRÜTÜLECEKTİR.1)-DİL,EDEBİYAT VE TARİH 2)-GÜZEL SANATLAR 3)-TİYATRO 4)-SPOR 5)-SOSYAL YARDIM 6)-HALK DERSANELERİ VE KURSLAR 7)-KİTAPLIK VE YAYIN 8)-KÖYCÜLÜK 9)-MÜZELER VE SERGİLERDİR.
TÜRK TARİHİ BÜTÜN AZAMET VE HAŞMETİYLE,İNATÇI SİSLERİ HEYBETİNİN FIRTINASIYLA YIRTAN MUAAZZAM DAĞLAR GİBİ,BERRAK GÖKLER ORTASINDA HERGÜN ŞAHİKALARINDAN BİRİNİ DAHA GÖSTERİYOR."
AYNI ZAMANDA ÖĞRENCİ ANDIMIZIN YAZARI OLAN DOKTOR REŞİT GALİP,ANDIMIZI 23 NİSAN 1933 GÜNÜ YAZARAK BİZ TÜRKLERE,TÜRK ÇOCUKLARINA ARMAĞAN ETTİ..
ANDIMIZ:
"TÜRKÜM DOĞRUYUM ÇALIŞKANIM
İLKEM;
KÜÇÜKLERİMİ KORUMAK,BÜYÜKLERİMİ SAYMAK
YURDUMU,MİLLETİMİ,ÖZÜMDEN ÇOK SEVMEKTİR.
ÜLKÜM;
YÜKSELMEK,İLERİ GİTMEKTİR.
EYY BÜYÜK ATATÜRK !
AÇTIĞIN YOLDA,GÖSTERDİĞİN HEDEFE
DURMADAN YÜRÜYECEĞİME ANT İÇERİM.
VARLIĞIM,TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE.."
ÖZÜNDE KANINDA TÜRK RUHU TAŞIYAN KAHRAMAN ECDADIMIZ
SAYIN DOKTOR REŞİT GALİP,YİĞİT RUHUN ŞAD OLSUN..
YİĞİT TÜRK RUHUN ÖNÜNDE SAYGI İLE EĞİLİYORUM..
1933 YILINDAN 2013 YILINA KADAR 80 YIL TÜRK ÇOCUKLARININ TÜRK RUHUYLA HAYKIRDIĞI ANDIMIZI KALDIRANLAR TÜRK TARİHİNE KARA HAİN İHANETLERİ İLE YAZILACAKTIR ANCAK SEN EY TÜRK DOKTOR REŞİT GALİP DÜNYA DURDUKCA ANDIMIZ İLE ANILACAKSIN..
VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUNN..
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE..
İNADINA DÜNYA DURDUKCA..
SAYGILARIMLA
GÜLSEV EYÜBOĞLU..
5 MART 2016

4 Mart 2016 Cuma

TÜRKİYE DEVLETİ,NASIL DEVLET-İ OSMAN-İ ALİYYE OLDU ?

‪#‎TÜRKİYETÜRKLERİNDİR‬.TÜRKİYE DEVLETİ,NASIL DEVLET-İ OSMAN-İ ALİYE OLDU ?

19 TEMMUZ 1908
İttihat ve Terakki İktidarda ve büyük heyecanlarla "Demokratikleşme" yani"Osmanlılık"başlıyor.Bu sürec aslında 1939 ve 1856 tarihinde Avrupa Birliğine giriş anlaşmalarıda olan Tanzimat ve Islahat Fermanları ile başlamıştır.1077 yılında Doğu Türk Devleti Hakanı Tuğrul Beyin emriyle Türk Ordularının Anadolu Kuvvetleri Başkomutanı Gazi Süleyman Şah'a kurdurulan TÜRKİYE DEVLETİ,1080 yılında artık tüm iç ve dış resmi kayıtlarda TÜRKİYE DEVLETİ olarak tamgalandı.Türkiye Devleti'de pek tabii olarak 10000 yıllık TÜRK DEVLETİ Töresine(Anayasa)göre kuruldu.Türkiye Devleti(K.1077)TÜRK DEVLET Kuruluş Anayasasınının ana ögelerini 374 yıl asla değiştirmedi.Ancak İstanbul'u fethederek Batı TÜRK Devleti Başkenti yapan Fatih Sultan Mehmet Han;Türkiye Devleti Anayasasının yine ana ögelerine sadık kalarak Türkiye Devletinin yeni Anayasasını yaptı.
Adı "Fatih Kanunnamesi"dir.1451 de Türkiye Devletinin Anayasası olan "Fatih Kanunnamesi"tam 465 yıl sonra sözüm ona Avrupa Birliği uyum yasaları gereği 18 Temmuz 1908 tarihinde Türkiye Devleti'nin artık yeni bir Anayasası vardır.1080 yılında TÜRKİYE DEVLETİ olarak kurulan ve tüm dünyanında resmi kayıtlarında ve Devletlerarası yazışmalarda TÜRKİYE DEVLETİ olarak kayıtlı Türkiye Devleti'nin adı ve tüm mekanizmaları Avrupa Birliğine güya tam üye olarak kabul edildiği gerekçesiyle kuruluşundan 721 yıl sonra Tek Ulusluluktan(TÜRK)çok ulusluluğa geçiş adı altında 18 Temmuz 1908 Anayasası ile değiştirildi.Artık 721 yıllık TÜRKİYE DEVLETİ'nin adı "Devlet-i Osman-i Aliye"oldu...721 yıllık TÜRK Devleti,yeni Anayasası ile"Osmanlı"olmuş TÜRK'ün adı sanı kimliği silinmişti.Haçlı Orduları savaşarak alamadıkları 7000 yıılık TÜRK Beşiği Anadolu'yu yetiştirdikleri yerli misyonerler vasıtasıyla "kağıt parça"larıyla bölük pörçük ediyorlardı.Artık sıra TÜRK'ü ATAlarının topraklarından koparmaya gelmişti.Önce Balkanlardan başladılar....
VEEEEEEEE.... Şanlı TÜRK ORDUSU'nun Genç Zabitlerinden Mustafa Kemal,"İstibtattan kurtulduk,Hürriyete eriştik"diye "Osmanlılık"ğa geçenler tarafından " kopartılan bu "Hiyanet"fırtınalarını bakınız nasıl değerlendiriyor:YIL 1908..Ve o genç Zabit 27 YAŞINDA..
"İttihat ve Terakki Şürekası,Garp Müesseselerinin taklitleriyle TÜRKİYE'ye yeni bir bünye vermeyi hedef tutuyorlar.Onlar,bu taklit şeklindeki müesseselerle her şeyin kolayca halledileceğine o kadar akıllarını saplamışlar ki,TÜRKİYE'nin kavmi,ikdisadi ve içtimai bünyesinin Avrupa'nınkilerle hiç bir benzerliği olmadığını hesaba katmıyorlar.Onların en büyük hedefi(buraya dikkat!)ekalliyetler(azınlıklar)meselesidir.Ve parlementer rejimi tatbik ederek bu meseleye deva bulacaklarını zannediyorlar.Bu telakkiler ve bu telakkilere istinaden hareket etmeleri bu hususta hiç bir şey anlamadıklarını gösteriyor.Çünkü devletin idare ruhunu elinde tutacak bu yeni parlementonun içinde,Yanyalı bir Yunan ile birArap Şeyhi.Makedonyalı birArnavut köylüsü ile bir Ermeni avukat ve bunlarla birlikte Rumeli ile Anadolu eşrafı yanyana oturacaklar ve bu yanyana gelen adamlar cismani ve ruhani insiyak ve telakkilerde hiç bir surette anlaşamıyacaklardır.Nasıl olacakta bu adamlar,yeni kurulacağı söylenen rejimin esas teşkilatında birleşebileceklerdir.Bu Jön Türkler;proğramlarını tatbikata çok zor imkan bulacaklardır.Abdulhamit Han'ın sürgün ettiği bir sürü eski firari politikacılar bulundukları ecnebi memleketlerden döndüler.Bu adamlar,çeşit çeşit fikir ve kanaat sahibi kimselerdir.Hatta bunların bir çoğu,kendilerine "hürriyet kahramanları"dedirtenlerden daha kurnaz ve sinsidirler.Mebus intibakından istifade ederek bu acemi politikacıları uzaklaştıracaklardır.Mebusan ve Ayan Meclislerine,hatta İttihat ve Terakkinin merkeziyetine girecekler ve onları vesayet altına alacaklardır.Ve artık İstanbul,astıkları astık,kestikleri kestik kendilerine "hürriyet kahramanları"dedirtenlerle doldu."
YIL 1909 ve Şanlı TÜRK ORDUSU'nun Genç Zabitlerinden MUSTAFA KEMAL,değerlendirmelerine devam ediyor."-Düveli Muazzama herzamankinden daha yırtıcı,TÜRKİYE'nin boğazına sarılmıştır.Maliyecileri,inhisarlarını ve imtiyazlarını arttırıyorlar.Daha şimdiden demiryollarımızı kontrolleri altına aldılar.Dönme Cavit,İskenderun Limanını onlara tahsis etti.Bu suretle Anadolu ellerine geçmiş bulunuyor.Türkiye,müdafaasız bir halde,çakallar ve akbabaların pençelerine teslim edildi.Bizi idare eden bu Jön Türkleri üzerimizden silkip atmamaız lazım!Türkler;ecnebi yardım müdahelelerinden müstakil yaşamyı öğrenmelidir.Türkiye'yi Türk'lere teslim etmek lazım.Ancak satılmış Türklere ve tampon askerlere değil."!!!!!!!!!!!!!....
SONUÇ.........................................................
Stratejik müttefikleri (İngiltere,Fransa,Rusya,İtalya,Almanya,Amerika ve diğer..)tarafından "Demokratikleştirilen"Cihan Türk(Osmanlı)İmparatorluğu öylesine demokratikleştiki tam 10 yıl sonra 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesiyle(ki bu TÜRKlüğe kendi yöneticileri tarafından yapılan en büyük HİYANETTİR) parça parça açıldı saçıldı.TÜRK'ün 10000 yıllık Şanlı Tarihinde en büyük Zaferlerin Kahramanları olan Şanlı TÜRK ORDULARI yine kendi yöneticileri tarafından terhis edildi,direnen Türk Komutanları,Türk Subayları Bekirağa Bölüklerine atıldı,Malta Adasına sürüldü,Beyazıt Meydanlarında idam edildi.Teslim olmayan Türk Subayları kendi silahlarıyla yaşamlarına son verdiler..Çünkü 10000 yıllık TÜRK ORDULARININ Töresidir.Pusat(Silah)Namustur!!!YA Son ok'una kadar ,son kurşununa kadar savaşırsın YA DA çaşıtlara,çerilere tutsak olmazsın kendi pusat(silah)ınla VATAN'a atadığın hayatına son verirsin...
Eeeeee..Ne demiş ATAlarımız"Tarih tekerrürden ibarettir"!!!!!!!!!!!!!!!!!!Haydi bakalım rastgele !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!EFENDİLER !!!!!!!!!tersine çevirerek yeniden tekerrür ettirmeye çalıştığınız O Tarihlerinizle birlikte 10000 yıllık TÜRK Tarihi altında ezileceksiniz!!!Tarihin emridir BU.....O GENÇ ZABİT MUSTAFA KEMAL!DÜNYA VAROLDUKÇA ASİL TÜRK ULUSUNUN VE KAHRAMAN TÜRK ORDULARININ EBEDİ BAŞKOMUTAN(BAŞBUĞ)IDIR!!!O "MUHTAÇ OLDUĞUN KUDRET DAMARLARINDA AKAN ASİL KANDA MEVCUTTUR"BUYRUĞUYLA VAR OLAN ASİL TÜRK MİLLETİN ULU BAŞKOMUTANI(BAŞBUĞ)ATATÜRK'ÜDÜR..................BÜTÜN DÜNYA BİLMELİDİR Kİ BÜYÜK TÜRK MİLLETİ TÜM BUYRUKLARI EBEDİ BAŞKOMUTANI(BAŞBUĞ)GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'TEN ALIRRRRRRRRRRR !!!!!!!!!!!!!!!!!!!BİLİNE........
SAYGILARIMLA
15 Temmuz 2009
GÜLSEV EYÜBOĞLU
NOT:BU YAZIM 15 TEMMUZ 2009 TARİHLİDİR..GÖRÜLEN LÜZUM ÜZERİNE TEKRAR...VE TABİİ Kİ ANLAYANLARA ...!