Bu Blogda Ara

17 Şubat 2014 Pazartesi

HANLAR HANI CENGİZ KAĞAN,SAVAŞÇILARIN EFENDİSİ !..Bölüm-1)..

Bölüm-1)..

TEMUÇİN=İKİ TARAFI KESKİN KILIÇ..

ERGENEKON'dan çıkışta,Selenge ve Onnon(Orhon)Irmaklarının Ovalarına inen Börte-Çino(BOZKURT)Soylu ATA'larımızın Asil Kanından gelen:Asil TÜRK Budunlarının en büyük ve hiç yenilmeyen ölümsüz ALP(Savaşçı Subay)ler ALP'ı,En büyük BAŞBUĞ HANLAR HANI CENGİZ KAĞAN
GENÇ TEMUÇİN(İKİ TARAFI KESKİN KILIÇ)...

TÜRK BUDUNLARININ EN BÜYÜK BAŞBUĞ'U CENGİZ KAĞAN'IN ATALARI :
Bataci Han-Tamaca-Koricar Mengen-A'Ucar Borul-Sali Kacu-U-
Yeke Nidun-Sem Soçi-Karcu Börgitay Mengen-Toru Kolçin Bayan-
Tobun Mengen-Botuncar Monkuk-Kutula Han-Katuci Bahadır-
Menem Tudun-Kaci Külük-Kaytu Han-Bay Singkor Tokşin-
Tumbinay Seçen-Kabul Kağan-Bartın Bahadır-Yesügey Bahadır..

Şimdiii,Asil TÜRK Budunlarının azılı düşmanları ve hele hele içimizdeki sahtekar hain Arapçı,İngilizci,Fransızcı,Amerikancı,Ermenici,O cu, Bu cu Siyonist Gömlekli Zehirli genlerinin kahpe kinleriyle soysuz Piç'ler;TÜRK'leri ,Uygar,Kahraman,Şanlı Köklerinden koparmak için (ki bu hiyanet zinciri 1813 Viyana Siyonist Kongresi"Şark Meselesi"nden beri nesilden nesile devam eder..!)..Şerefsiz Zehirli Kinleriyle HANLAR HANI CENGİZ KAĞAN İçin inatla "TÜRK değildir,Moğol'dur,Tatar'dır."derler yazarlar ..!!!Moğol kim,Tatar kim ?Mİ TÜRK oğlu TÜRK'lerdir de,bu alçaklar TÜRK adını kullanmamak için her türlü şerefsizliği yaptılar..!Da "ULUS"Kelimesinin moğolca olduğunu bilirlerde söylemezler..
(Bende onlara diyorum ki,gelmişinizle geçmişinizle alçaksınız,şerefsizsiniz..!SİİZZ aynı iftiraları alçaklıkları TÜRK'ün Son ve Ebedi BAŞBUĞ'u Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK'ümüz içinde yapmadınız MI ??...)

Gök gözlü Genç TEMUÇİN;1155 Yılında Orhun(Orhon)Irmağı kıyısında Tolun Doldag'da doğdu..Annesi Yiğit TÜRK Anası Ucin Hulan;As-Ana(As-Ena-Bozkurt)soyundandır..
İnsanlığın gelmiş geçmiş en büyük TÜRK İmparatorluğunun Kurucusu olacak olan Genç TEMUÇİN;sağ elinin yumulu avucunda kan pıhtısıyla dünyaya geldi.Kızıla yakın Kumral,mavi yeşil karışımı çakmak çakmak Gök gözlüdür..Başbuğ ATTİLA ve Başbuğ ATATÜRK'ümüzde aynı özelliklere sahiptir..Ebedi BAŞBUĞ ATATÜRK'ümüzün"BENİM EN BÜYÜK HASLETİM TÜRK OLARAK DOĞMAMDIR"DEDİĞİ ÖLÜMSÜZ TÜRK BAŞBUĞ'U ÖZELLİKLERİDİR BU..!!!

Babası öldüğünde 9-10 yaşlarında  olan Temuçin'de Çobanlık yaptı !
(Başbuğ ATATÜRK'te babası öldüğünde 9-10 yaşlarında idi..)
Büyük bir AVCI,çok iyi ok kullanan,çok iyi At'a binen,korkusuz,hırçın,mert;tam bir TÜRK Savaşçısı özelliği vardı..
TEMUÇİN'in yırtıcı Bozkurt özelliği ve ERGENEKON'dan çıkışlı ATA'larının soyluluğu,onun gelecekte dağılıp parçalanmış TÜRK Budunlarını:(Kİ bu parçalanma ve bölünme de TÜRK Yurtlarını hunharca işgal eden ve günde 10000 TÜRK'ü çoluk çocuk acımasızca katlederek aylarca Seyhun ve Ceyhun Irmaklarının kan aktığı alçakça TÜRK Soykırımı yapan Arap'lar ve onlara işbirlikçi olan iç hainler birinci derecede sorumludur.1040 Yılında DANDANAKAN Savaşı ile sömürgeci,kinidar Arap'ları dağıtan TUĞRUL ve ÇAĞRI HAN'ların Askeri Zaferine rağmen TÜRK Devlet Kurumlarında ektikleri zehirli tohumlar 1150 li yıllarda da devam ediyordu.!)
Birleştireceği ve HAN olma rekabetinde olan Tayicutların başı Targutay'ı harekete geçirdi.Küçük TEMUÇİN'i yoketme sürek avı başladı.Obası basıldı,boyunduruğa vuruldu Targutay'ın önüne getirildi.Tayicutlar şenlik düzenlediler.Genç Temuçin;ağır boyunduruğun altında zorla diz çöktürülmeye çalışıldı ancak diz çöktürülemedi..Targutay'ın yüzüne tükürerek"Sen ATAlarımıza ihanet ediyorsun,bu ihaneti sana;senin boynunu vurdurarak ödeteceğim"dedi..Gece kendisini bekleyen muhafızı boyunduruğuyla vurarak indirdi,kaçtı.Orhun Irmağında suyun altında gizlendi.Ancak sürek avındaki askerlerden biri onu farketti,görmemezlikten geldi.Gece,kendisini görmezlikten gelen askerin Çadırına gitti.İlerde en büyük Komutanlarından biri olacak olan Surkan Giray'dı bu asker..!Surkan Giray,Temuçin'in boyunduruğunu keserek parçaladı,karnını doyurdu,yanına ok-yay vererek kendisini yün yüklü bir At Arabasına sakladı.Targutay'ın aramayı bırakan askerleri gidince TEMUÇİN'e kendi AT'ını vererek "Haydi Obana,Annenin yanına git"diyerek yolculadı..TEMUÇİN,çok zor şartlarda Annesini ve Kardeşlerini buldu..!Genç TEMUÇİN,savaşarak 15 yaşına geldiğinde kendisine bağlı 5000 Savaşçısı,17 Yaşına geldiğinde 10000 Savaşçısı vardı..Obasını toparlamış ve kendisine ATAlarından kalan
Dokuz Tözlü ATAlar Tuğunu dikti.

Genç TEMUÇİN'E;ilk katılan TÜRK Boyları;Bugün ÖTÜKEN'de yaşayan Kandaşlarımız TUVA'lar,Kitan'lar,Kıyat'lar,Barulaslan'lar,Çoban'lılar(Celayir),Kotan'lar,Oronar'lar,Karaaslan'lar,Nogay'lar,Barin'ler,Sulduz'lar,Olkunut'lar....
Genç TEMUÇİN 18 yaşında İlk Savaşını 13000 Kişilik Ordusuyla,kendisiyle HAN'lık anlaşmazlığı olan Tayicutlar(Türk Boyudur)'la yaptı..10 Yaşında iken yüzüne tükürdüğü Targutay'ın 30000 Kişilik Ordusu'nu,Binlerce yıl önceden gelen TÜRK Orduları Taktiği "BOZKURT PUSUSU"(Ki yine TÜRK Orduları düşmanları hainler sırf BOZKURT adını kullanmamak için binlerce yıllık BOZKURT Taktiğini ,11 kasım 1938 den sonra TÜRK gençlerinin belleklerine BOZKIR Taktiği olarak işlediler..!)
ile 13000 Kişilik Ordusu'nun her Bölüğünü ayrı Kumanda altında ve Savaşçıların dağılıp,parçalanmış gibi yaparak sonra aniden birleşerek saldırılarıyla kendilerinin iki katı Tayicut Ordusunu dağıttı..7000 ölü 10000 Esirle Targutay'ı teslim aldı..Ve 10 Yaşındaki Andını yerine getirdi,Targutay'ın boynunu vurdurttu.!
Genç TEMUÇİN;ATA'larımızın Savaş Taktiği BOZKURT PUSUSU ile ilk Zaferini kazandı..

İlerde Türk Budunlarının ve İnsanlığın gelmiş geçmiş en büyük BAŞBUĞ'u olacak olan Genç TEMUÇİN'in Zeferden sonra ORDUSUNA Yaptığı Konuşma :
"KAHRAMANLARIM,SERT TAŞLARI UN UFAK ETTİNİZ,UÇURUMLARI TERSİNE ÇEVİRDİNİZ,AZGIN SULARIN AKIŞLARINI DURDURDUNUZ..ATALARIMIZIN ULULUĞUNA KUTLU OLDUNUZ..!
 BEN TEMUÇİN OLARAK DERİM Kİ;YURDUNA MERT OLANLARA KALBİM BİR TÜY KADAR HAFİFTİR..
ANCAK HAİNLİĞE KARŞI ACIMASIZ VAHŞİYİM..KENDİ BUDUNLARIMDAN ÇIKACAK HAİNLEREDE,DÜŞMANLARIMIN HAİNLERİNEDE KİNİM SONSUZDUR..ÇÜNKÜ BİR HAİN;BÜTÜN BAŞARILARI YIKABİLİR,ORDUYU VE DEVLETİ YIKABİLİR..
ŞAFAKTA SÖZ VERİPTE AKŞAM SÖZÜNDEN DÖNENDEN
HER TÜRLÜ HAİNLİĞİ BEKLEMELİYİZ.!!
HAİNLERİ ASLA YAŞATMAYACAĞIM..ÖLÜMLERİ,YAPTIKLARI HAİNLİKLERİNİN DERECELERİNE GÖRE OLACAKTIR.."


Birinci bölümün sonu...
VE İŞTE TÜRK OLMAK..!
VARLIĞIM TÜRK VARLIĞINA ARMAĞAN OLSUN..
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE-İNADINA İLELEBET..
17 ŞUBAT 2014
SAYGILARIMLA
Gülsev EYÜBOĞLU










14 Şubat 2014 Cuma

"TÜRK ADININ KÖKLERİ"..İŞTE TÜRK !VARMI İTİRAZI OLAN..????

: "TÜRK ADININ KÖKLERİ..".......
.İŞTE TÜRK ! VARMI İTİRAZI OLAN????

DİNLEEEEEEE !!!!!!BAK NE DİYORTÜRK'ÜN EBEDİ BAŞKOMUTANI(BAŞBUĞU)KAHRAMAN TÜRK ORDULARININ EBEDİ BAŞKOMUTANI(BAŞBUĞU)GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK.."TÜRK ULUSUNUN DÜZENİNİ BOZMAYA YÖNELEN ÇABALAR BOĞULMAYA MAHKUMDUR.BÜYÜK TÜRK ULUSU KENDİSİNİN VE VATANININ YÜKSEK ÇIKARLARI ALEYHİNE ÇALIŞAN BOZGUNCU, ALÇAK,YURTSUZ VE ULUSSUZ BEYİNSİZLERİN GİZLİ VE KİRLİ EMELLERİNİ ANLAMAYACAK VE ONLARA HOŞGÖRÜ GÖSTERECEK BİR ULUS DEĞİLDİR."

YANİ....DÜNYA VAR OLDUĞUNDA VAR OLAN TÜRK ÇELİK PENÇELERİYLE YERYÜZÜNE TAMGASINI KAZIMIŞTIR.İNSANLIĞA DEVLET KURMAYI ÖĞRETEN TÜRK'TÜR...İNSANLIĞA ORDU KURMAYI ÖĞRETEN TÜRK'TÜR..DEVLETİ KURAN TÜRK ONU YAŞATMANIN TEK YOLUNUN ORDU OLDUĞUNU BİLİR.ÇÜNKÜ "HER TÜRK ASKER DOĞAR"!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
"MUHTAÇ OLDUĞUN KUDRET DAMARLARINDA AKAN ASİL KAN(GEN)DA MEVCUTTUR"BUYRUĞUNU ÇOK İYİ BİLİR.....
TÜRK ASİLDİR.........
TÜRK MERTTİR......
.TÜRKÜN TÜRKTEN BAŞKA DOSTU YOKTUR ÇÜNKÜ TÜRKÜ TÜRKTEN BAŞKASI BİLMEZ.........
.ŞİMDİLERDE BİR TAKIM AHMAKLAR TISLAYAN ÇATAL DİLLERİYLE TÜRK ORDULARINI YIPRATTIK NARALARI ATIYORLAR......
.HA HA HA HA...EVET HA..HA..HA..HAAAA..
.BRE AHMAKLAR BRE BEYİNSİZLER BRE HAÇLILARIN YAMAKLARI !TÜRK ORDULARININ MİLYONLARCA TÜRK ULUSU OLDUĞUNU BİLMEZMİSİN?
HAYDEEEEEEEEEE....YÜRRRÜÜÜÜÜÜÜÜÜ.........
.KAHRAMAN TÜRK ORDULARINI YIPRATABİLMENİZ İÇİN 75 MİLYONLUK ASİL TÜRK ULUSUNU YOK ETMENİZ GEREK.
.HAYDİ BAKALIM......HODRİ MEYDANNNNNNNNN....
.BİZ BURDAYIZ !!!!
 AMA ÖNCE SEN KİME DÜŞMANSIN OKUUUUUUUUUUUUU !!!!!!!!!!!!!!
TÜRK'Ü OKUUUUUUUUUUU !!!!
ÖĞRENNNNNNNNNNNNN !!!!!
!BRE AHMAK !!!OKUUUUU........
İŞTE TÜRK ADININ KÖKLERİ.... 


   
            TÜRK ADININ KÖKLERİ.........

             06 Aralık 2009
            gulseveyuboglu@gmail.com
             "Büyük Devletler kuran Atalarımız,büyük ve çok geniş uygarlıklara sahip olmuşlardır.Bunu aramak,incelemek,araştırmak Türk'lere bildirmek ve dünyaya ilan etmek bizler için elzem bir borçtur.""Türk evlatları,soyunu tanıdıkca daha büyük işler yapmak için daima kendinde güç bulacaktır. "Türk evlatlarındaki yetenek her milletinkinden daha üstündür.TÜRK yetenek ve gücünün tarihteki başarıları ortaya çıktıkca,TÜRK evlatları kendileri için gerekli olan atılımlar kaynağını TÜRK tarihinde bulacaklardır.Bu tarihten,TÜRK evlatları İstiklal ve İstikbal düşüncelerini kazanacaklar,atalarının başarılarını düşünecekler ve bu yetenekle,güçle kimseye boyun eğmeyeceklerdir.Geçmişine egemen olmayan milletler,geleceklerinede egemen olamaz."   
                            EBEDİ BAŞKOMUTAN(BAŞBUĞ)GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
               Avusturyalı tarihçi J.V.Hammer;Herodot'un eserlerinde "Targita""isimli kavmin,yine Avusturyalı tarihçi Thomas Chek,Herodot'un eserlerinde "Tyrkae"kelimesinin "TÜRKİYE" yada TÜRK'lere ait olduğunu anlattığını belirttiler.(Eee..ATAMIZ ne diyor Anadolu 7000 yıllık TÜRK Beşiğidir.Ama 1940 yıllarda ABD tarafından oluşturulan Yeşil Kuşak Projesi yada Türk-İslam Senteziyle bilumum"yerli misyonerler"ce TÜRK'e dayatılan sen ANADOLU'ya 1071 de geldin hiyanetininde çok açık göstergesi değilmi?) 
             Tarihçi Erdmann,"Thrak"ve tarihçi Joseph Markuart,Hint kaynaklarında "Turusha"kelimelerini TÜRK adıyla eşleştirdiler.Ve hatta Asya kaynaklarında "Tourki",Asur tabletlerinde "Turukku",çok eski Çin kaynaklarında ise "Tau-kiue"olan sözlerinin TÜRK olduğunu belirttiler.  
             İran mitolojisi Avesta'da;hükümdar Feridun'un ülke topraklarını üç oğlu Salm,İrac ve Turac arasında paylaştırdığı,bu paylaşımda TÜRK bölgesi oğul TURAC'a düşer ve oğul "Turac" nesli "TURAN" adıyla anılan bölgelerde yaşar diye geçer.Arap kaynaklarda Cahilliye döneminde Arap Şairi Nabiga(612-595)nın eserlerinde TÜRK adı "Turk"olarak açıkca geçer. 
              Çin kaynaklarında geçen "Tou-kiue"kelimesinin okunuşunda sinologlar(Çin dil bilimci) ikiye ayrıldılar.Sinolog Fransız Paul Pelliot "Tou-kiu"nun "Tür-küt"olarak okunmasını, Amerikalı dil bilimci Boodberg ise"Tou-kiue"kelimesinin "TÜRKÜZ"olarak okunması gerektiğini belirttiler.(TÜRK'ün ATA Yurdu Asya değilmi?Asya. Peki çinlilerin Tau-kiue sözü de ap açık TÜRKİYE değilmi?Yani TÜRK'e ait).Amerikalı dil bilimci Boodberg devamla,TÜRKÇEDE kelime sonlarına gelen Z harfinin aslında çift nesneleri ifade ettiğini ve Tou-kiue"kelimesinin "Türkler"olarak okunacağını belirtti.  
            TÜRKlerin yazdıkları yazıtlarda ise TÜRK adı hem "TÜRK"hemde "TÜRÜK"olarak geçmektedir. 
             TÜRK kelimesinin ses uyumuna gelince TÜRK adının o dönem kullanıldığı  yabancı dillerde kelimenin ilk seslisi kalındır.Arabça ve Farsçada TURG,Bizansta TOURG,Ruscada TORK,Macarcada(ki Türktürler)TÖREK diye telaffuz edilir.    
          Fransız dil bilimci Louis Bazine ise TÜRK kelimesinin tarihi seyri TÖRÜK-TÜRÜK ve zamanla sondaki "Ü"seslisinin düşerek Türk olmuştur der.    
          TÜRK adının ANLAMI:              Miğfer-askeri başlık:GÖKTÜRK Devletinde Sui-Su(miğfer-askeri başlık) kelimesi,Çin kaynaklarında Tou-kiue(miğfer-askeri başlık)olarak geçmktedir.Çinliler Tou-kiue kelimesini aynı zamanda askeri başlık-miğfer olarak kullandıklarına göre ap açık Türklere ait anlamı taşımaktadır.Yani Çinliler mğferi <t g="" al="" kullanmaktad="" edelim="" dada="" mi="" anlam="">
            Tarihci Koelle TÜRK kelimesinin kökünü TUR-TİR sayarak "çekmek-çezbetmek-çekici"anlamında anlatmıştır.Dil bilimci K.Fiok ise TÜRK kelimesinin aslının"TURKÜ"ve İskitçe "Deniz kıyısında oturan kişi"anlamını ifade ettiğini belirtir.   
           Arap İslam Tarihçilerinden ,İbn-i Fakih ise TÜRKLERİN Yecüc-Mecüc Seddinin arkasında bulunduğunu ve TÜRK kelimesinin anlamının "Terk"yani "terkedilen olduğunu(Tipik Arap kini!!!),Arap İslam tarihçi Gardizi ise Hz.NUH'un oğullarından Yafes'e verilen bölgenin ıssız olduğunu ve TÜRKLERE "terk"edildiğini bunun içinde TÜRK kelimesinin anlamının "Terk"anlamına geldiğini söyler.(Ne bilim adamı ama!!)   
           TÜRK adının anlamının ciddi olarak ilk ilmi izahını A.Vambery tanımlamıştır.Vambery'e göre TÜRK;Türkçede "türemek manasında,Türe,Törüden,doğmuş olup"Yaratılmış"anlamında dır.Rus Tarihçi W.Barthold,TÜRK kelimesinin ORHUN YAZITlarında sık sık geçen "TÜRÜ-TÖRE:Kanun,gelenek,kanunla düzenlenmiş,birlik kazanmış millet"kelimesinden türediğini belirtmiştir.
              Kaşgarlı Mahmut ise TÜRK adının bu Yüce Millete TANRI tarafından verildiğini"türemiş,olgun"anlamına geldiğini,Ziya Gökalp ise "TÖRELİ"demek olduğunu söylemiştir.     
        Ancak orta çağ TÜRK belgeleri incelenmeye başlandığında TÜRK adının anlamının Alman Türkolog K.Müller , Uygur kaynaklarında cins isim olarak tespit ettiği TÜRK kelimesinin GÜÇLÜ-KUVVETLİ anlamına geldiğini ispatladı.Alman Sanat Tarihçi A.V.Cog ve yine Türkolog W.Thomson TÜRK kelimesinin anlamının GÜÇLÜ-KUVVETLİ anlamına geldiğini kabul ettiler. 
          Daha sonra TÜRK Tarihinin en büyük ve değerli araştırmacılarından Macar Bilgini(ki TÜRKTÜR)GYULA NEMETH;TÜRK'ün GÜÇLÜ-KUVVETLİ anlamında olduğunu,TÜRK boylarında "AD VERME" TÖRESİNE dayanarak ve benzetmeler yaparak TAM olarak hem TÜRKLÜĞE hemde Dünyaya ispatlamıştır. 
         NEMETH: Peçenek Oymaklarından birinin adı KANGAR(Kahraman)diğerinin ERDEM,Oğuzlarda KAYI Oymağının (Katı-kuvvetli),Salur Boyunun adının (Sağlam-kuvvetli),KIYAT Oymağının (Kudurmuş seller) anlamlarına geldiğini ve tümününde KUVVET-GÜÇ anlamı taşıdığını ispatlar.      
    NEMETH'in bu tezinin en büyük kanıtı ise,Tarihin ve insanlığın en büyük imparatorluğunu kuran Büyük TÜRK Hakanı HANLAR HANI CENGİZHAN ATA'nın Ordularının çift atlı öncü birliklerinin adı KIYATLARDIR.Yani kudurmuş seller.Ne demek "KIYATLAR yani kudurmuş seller"?Onuda bilumum içi ve dış TÜRK düşmanları düşünsün !!!!!!!!!
Görsünler TÜRKLERİN yani KIYATLARIN yeryüzünü nasıl alt üst ettiğini ,bilumum "insanlık düşmanlarını"yada Batılıları yada Haçlıları nasıl acze düşürdüğünü GÜÇLÜ-KUVVETLİ anlamı taşıyan TÜRK'ün asla "YENİLMEZ"olduğunu bilsinler..........................................................................................  
          Etimolojik olarak TÜRK kelimesini TÖRÜ-TÜRE-TÖRÜMEK-TÜREMEK köküne  Fransız Dil Bilimci Louis Bazin;kelimenin mana ve adın söyleniş tarzına göre tarihsel sürecini ve cins isim olduğunu kaydetmiştir.    
       SÜREÇ................................................................   
        TÖRÜK:::Varolmuş,şekil kazanmış.         
  TÜRÜK::: Gelişmiş,tamamen tam olmuş.         
  TÜRK:::::::::::::::::::::::::::::::GÜÇ,KUVVET.          
 SONUÇ......................................YANİ GÖĞSÜNÜ GERE GERE
           TÜRK-ÖĞÜN-ÇALIŞ-GÜVEN   
        NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE   
      İnadına.....İlelebet. 
        İŞTE TÜRK !VARMI İTİRAZI OLAN HA,VARMI... ?????

 SAYGILARIMLA..
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE-İNADINA İLELEBET
6 ARALIK 2009
GÜLSEV EYÜBOĞLU
NOT:Bu yazı 6 Aralık 2009 Tarihinde Gülsev Eyüboğlu  tarafından yazılmıştır

11 Şubat 2014 Salı

(E)YÜZBAŞI MUZAFFER TEKİN,"TSK.dan Ayrılış Nedeni"7 YILDIR SİLİVRİ'DE VE O BİR KAHRAMAN

TSK’dan ay(ı)rılış nedeni

001

Tarih 18 Mart 1985,
Tuzla Piyade Okul Komutanlığı’nda görevli 1984 Kara Harp Okulu mezunu P.Tğm. Adnan ÖLMEZ, J.Tğm. Ahmet AKDOĞANLAR, J.Tğm. Ercan BAYDOĞAN, J.Tğm. Ercan DURGUN izin dönüşüne yakın uğradıkları bir gazinoda bir şeyler içerler ve hesabı isterler. Gelen hesap astronomik denecek derecede yüksektir, itiraz ederler ve düzeltilmesini isterler. Ancak, hesabın düzeltilmesi bir yana etrafları gazinonun görevlileri, fedaileri, garsonları tarafından sarılır.
19 kişiye karşılık 4 teğmen, öldüresiye darp edilirler.
Onları bu darp olayına azmettiren, aslında paravan olan ve üzerinden uyuşturucu, kadın ticareti ve tefecilik yapılan, parayı bir gün geciktirenleri infaz ettiren bu tesisin sorumlu müdürü E.Org. N.Ü.nün (O zamanın Genelkurmay Başkanı) “mutemedi” durumunda olan emekli bir astsubaydır.
Teğmenler, önce bir eczaneye uğrarlar ardından da Tuzla Piyade Okulu’na gitmek üzere yola çıkarlar. Yolda ve tugayda teğmenlerin durumunu gören arkadaşları kendi aralarında temasa geçerler ve ertesi günü yaklaşık iki yüz’ e yakın teğmen ile arkadaşlarını darp eden gazinoya giderler. Darp’ın intikamını, gazinoyu darmadağın ederek verirler. Ardından onlar da Tuzla Piyade Okul Komutanlığı’na dönerler. Olaylar tamamen Tuzla Piyade Okulu sınırları dışında olmuştur. Dört teğmeni öldüresiye darp eden gazino elemanlarının başında bulunan azmettirici emekli astsubay, konuyu direkt olarak sevgili komutanı Genelkurmay Başkanı Orgeneral N.Ü. ye ihbar eder. Gazinonun ortaklarından biri 1984 yılında ANAP’ın Genel Başkan Yardımcıları’ndan biridir. Bu genel başkan yardımcısı aynı zamanda, güya Orgeneral N. Ü. hakkında merhum Turgut ÖZAL nezdinde Cumhurbaşkanı Kenan EVREN sonrası Cumhurbaşkanlığı için lobi faaliyeti yürütmektedir. Orgeneral N.Ü.yü “mutemet” astsubayından hemen sonra bir de bu genel başkan yardımcısı arar ve “Konuyu Sayın Başbakanıma ilettim. Çok kızdı. Sizi kendisi aramaktansa “Şimdi gönlünü kırarım, sen ara” dedi.” diyerek daha da tedirgin eder. Ve gereğinin şiddetle yapılmasını Başbakanım emretti diyerek telefonu kapatır.
Olayın olduğu gün, yani gazinonun darmadağın edildiği gün Tuzla Piyade Okul Komutanlığı’nda Alay Nöbetçi Amiri Yüzbaşı Muzaffer TEKİN, Alay Nöbetçi Subayı Üsteğmen Talat KURDOĞLU, Nizam Karakol Nöbetçi Subayı Üsteğmen Nuri AVCI’dır.
Orgeneral N.Ü. olayı derhal Tuzla Piyade Okul Komutanı Tuğgeneral Ş.Ö. ye iletir. Verdiği talimat açıktır;
“Olaya karışanların tamamının gerekli işlemlerini Türk Silahlı Kuvvetleri’nden atılmak üzere tekemmül ettirin. Olaylarda en az ikiyüz teğmen rol almış, ona göre araştırmanızı ve soruşturmanızı yapın.”
Tuğgeneral Ş.Ö. nün o an yapması gereken Tugayın bütün nöbetçi ekibini huzuruna çağırıp bilgi almak ve gerçeklere ulaşmak olması gerekirken, bunu yapmamış ve hangi amaçla hareket ettiyse Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na mesaj göndererek, olayı kursiyer teğmenlerin yaptığını peşinen üstlenmiştir. Ardından da, daha doğrusu gece yarısından sonra Alay Nöbetçi Amiri Yüzbaşı Muzaffer TEKİN’i odasına çağırmıştır. Yzb. Muzaffer TEKİN’e;
“….Gazinosunu basarak tahrip eden ve sayılarının 130-150 arasında olduğunu öğrendiğim kursiyer teğmenlerin isimlerini belirleyip hemen bana getirin!” emrini vermiştir.
Yüzbaşı Muzaffer TEKİN, Tuğgeneral Ş.Ö.ye;
“Nöbetimde benim bilgim ve duyumum dâhilinde hiçbir teğmen olay yerine gitmemiştir” deyince Tuğgeneral kızılca kıyameti koparır. Yzb. Muzaffer TEKİN’e;
“O zaman sen ve ekibin yanarsınız” der. Yzb Muzaffer TEKİN’in kendisine cevabı nettir;
Yapılıp yapılmayan her şeyden komutan sorumludur. Her hangi bir kusurum varsa cezama razıyım. Nöbetçi heyetinin başında ben varsam, bu sorumluluğu da tek başıma üstlenirim. Diğerlerinin bu olayda her hangi bir kusuru ve sorumluluğu olamaz.”
Olaya askeri savcılık el koyar. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin geleceği olan beşyüz civarında teğmen tek sıra halinde dizilir ve gazinoculuktan başka her türlü pis işi yapan ancak yöneticisi Org. N.Ü.nün “mutemedi” emekli astsubay olan yasadışı işler ekibi, güya olaya karışan teğmenleri tespit eder.
Sadece bir hafta süren soruşturma sonucunda nöbetçi heyeti 1nci Ordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde “Toplu ızrar ve azmettirmek” ile suçlanırlar. Hâlbuki nöbetçi heyeti, nöbet defterine “vukuat vardır” notu dahi düşmemişlerdir. Askeri mahkeme, nöbetçi heyetini göreve aide eder ve dosyayı “Görevsizlik” kararı ile Kartal 1nci Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderir.
İşin en acı tarafı şudur.
Olaylar karşısında Okul Komutanı Tuğgeneral Ş.Ö. ile Alay Komutanı Albay E.H. ilgisiz kalmışlar, yaklaşık dört gün süre ile teğmenler polisin elinde oradan oraya sürüklenmişlerdir. Asıl suçlu olan gazinocular “müşteki”, müşteki olan teğmenler ise “sanık” durumuna düşürülmüşlerdir. Nasılmı? Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü vasıtasıyla.
Aslında Okul Komutanı ile Alay Komutanı’nın yapması gereken herkesi bir araya toplamak, olayı astları ile paylaşmaktır.
Çünkü gazinoda dört teğmenin darp edilmesi konusu, olaydan hemen sonra biri tarafından Okul Komutanı’na duyurulmuştur. Okul Komutanı bu duyumu alır almaz yapacağı toplantıda;
“Arkadaşlar, istenmeyen bir olay meydana geldi. Bizler konuya el attık. Müsebbipler hakkında gereken tarafımızdan yapılacaktır. Sizler sakın kendi başınıza işlere kalkışmayın. Yoksa sizin de defterinizi dürerim” dese, olaylar muhtemelen asla bu seviyeye gelmezdi. Ama Okul Komutanı, gazinodakilere işlem yaptırmaya kalksa karşısında Org. N. Ü.yü bulacağını biliyorsa, böyle bir işe kalkışır mı? Aslında bir Türk Generali’nin yapması gereken de budur ama o buna kalkışmamıştır bile.
Tabansız yöneticilerin kendilerine hedef olarak seçtikleri ilk kişi, büyük övgülerle Yedek Subay Bölük Komutanlığı’ndan Subay Temel Bölük Komutanlığı’na atamasını çıkarttıkları Yzb. Muzaffer TEKİN’den başkası değildir.
Aynı okul komutanı olaylar öncesi Yzb. Muzaffer TEKİN’in sorumluluğundaki yedek subayların atış alanına gelmiş ve gördüğü manzara karşısında;
Ben bu rütbeye geldim, Bu kadar kısa sürede böyle birlik yetiştirildiğine şahit olmadın. Tebrik ederim seni yüzbaşım” ifadesini kullanmıştır. Yüzbaşı Muzaffer TEKİN’e bazı sorular sorup, cevabını almış ardından da Subay Temel Bölük komutanına da aynı soruları yöneltmiş ve aldığı cevaplar karşısında “şoke olmuş”tur.
Yzb. Muzaffer TEKİN’in Subay Temel Bölük Komutanlığı’na atanmasının yolunu da bu olaylar zinciri açmıştır.
Bu atama, piyade okulu tarihinde bir ilktir, o güne kadar böyle bir atama daha yaşanmamıştır.
Olayın savcısıyla konu ile ilgili görüşme yapan bir kişi aşağıdaki ifadelerde bulunmuştur;
Bu olayın savcısı ile yıllar sonra karşılaştım ve “Siz Muzaffer Tekin’in o olayı ne maksatla gerçekleştirdiğini biliyor musunuz? Muzaffer Tekin kadar dürüst, mert, görevini en iyi yapan cesur bir kişinin niye bu olayın öncüsü olduğunu hiç düşündünüz mü? Lokanta sahiplerinin ve çalışanlarının kişiliklerini hiç mi hesaba katmadınız”? diye sordum. Bana şu cevabı verdi: “Bizler, olayın saikleri ile ilgilenmeyiz. Sonuca bakarız. Benim yaptığım keşifte, o lokantadan kalan en büyük parça, serçe parmağım kadardı” dedi. “Sanığın kişiliği hakkında söyledikleriniz doğru olabilir. Ama somut olay üzerinden değerlendirme yapılır” diye açıkladı.
Yani. Askeri bir savcı, kendi görüşlerine göre, “hukukun üstünlüğünü” koruduğuna inandığı için hislerini kontrol altına aldığı izlenimini veriyordu.
“Ergenekon” tertibini halka yutturmak için, askeri mahkemenin kararını geçerli saymayan zevata duyurulur.
Hukuk herkes için gereklidir!
Okul Komutanı Tuğgeneral Ş.Ö. Yzb. Muzaffer TEKİN’in o yıl mümtazen terfi (erken terfi) sırasında olmasına rağmen, makamını kötüye kullanarak Yzb. Muzaffer TEKİN’e disiplin cezaları vermiştir. Ancak Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tüm personelinin tabi olduğu İç Hizmet Kanunu ve İç Hizmet Yönetmeliği hükümleri ve içtihatları bu uygulamayı gayri hukuki olarak tanımlamaktadır. Fakat maalesef general için önemli olan “amirlerinin” kendisine verdikleri yasadışı da olsa emri yerine getirmek işgüzarlığıdır. Çünkü bu işin ucunda Tümgeneralliği söz konusudur.
Doğal olarak okul komutanı Tuğgeneral Ş.Ö. “sonradan görme” amirlerin sıkça başvurdukları yöntemlerden biri olan ve bir personelin “disiplinsizlik” nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ihracı için gerekli olan sicil bozdurmaahlaksızlığına da başvurur.
Yzb. Muzaffer TEKİN’in sıralı sicil amirlerine yasadışı emir verir ve “sicilini bozun” der. Sicil bozulmalıdır ki, Yzb Muzaffer TEKİN en azından Yüksek Askeri Şura önüne bir “suçlu” olarak çıkabilsin.
Tabiidir ki Türk Silahlı Kuvvetleri’nde her kesimde olduğu oranda çürük insan, yine her kesimde olduğu oranda da yiğit insan barındırmaktadır.
Bu yiğit insanlardan biri de Yzb. Muzaffer TEKİN’in Birinci Sicil Amiri’dir; Piyade Yarbay Feridun ELVANOĞLU.
Okul komutanına, komutanın verdiği bu yasadışı emir karşısında şunları söyler;
“Ne vicdanen, ne de hukuken hiçbir güç bana Yzb. Muzaffer TEKİN’e “Silahlı Kuvvetlerde Kalamaz” sicili verdiremez.” der ve asla “yasadışı” emri yerine getirmez.
Ancak bildiğiniz gibi kahpelik sınır tanımaz. Bu kez Okul Komutanı ve yardakçıları bir başka oyuna yönelirler. Yzb. Muzaffer TEKİN’i Yd.Sb.Bl.K.lığı’ndan, Sb.Tml.Bl.K.lığına atamışlardır. Öyleyse oradaki birinci sicil amiri devreye sokulmalıdır.
Hâlbuki Yzb. Muzaffer TEKİN’in Sb.Tml.Bl.K.lığında göreve başlaması bile mümkün olmamıştır. Çünkü Alay Komutanı E.H. nin oğlu da kurstadır. Oğul H. de oldukça haşarıdır, disiplinsizdir. Yzb. Muzaffer TEKİN’in oğul H. ye göz yummayacağı düşünülerek bir türlü atandığı yere gönderilmemiştir.(Yzb. Muzaffer TEKİN Türk Silahlı Kuvvetleri’nde hala “kimseye ayrıcalık yapmayan, kimseyi kayırmayan bir subay olarak bilinmektedir. Bu yönü ile de hala bir sembol durumundadır.)
Ancak, oyun içinde oyun devam etmektedir. Sb. Tml. Tabur Komutanı Bnb. Muammer ÜNAL o sırada kurstadır. Kursta olmasa o da aynı şekilde, bu yasadışı emri yerine getirmeyecek kadar onurlu bir subaydır.
Bunun üzerine Tabura vekâlet eden ve asli görevi Destek Kıtalar Komutanı olan Piyade Yarbay L.S. ye başvurulur.
Bir şekilde (!) bu yarbay, “menfi sicil” vermesi konusunda razı edilir.
Fakat sorunun (!) çözümü o kadar da kolay değildir. Çünkü Yzb. Muzaffer TEKİN’e bu zat-ı muhteremin sicil verebilmesi için mahiyetinde en az, kesintisiz üç ay çalışması gerekmektedir. Ama, “ilahların ilahı” kurban istemiştir.
Yasanın Genelkurmay Başkanı Org. N.Ü. yanında lafı mı olur?
Hazırlıklar, seviyesiz, şahsiyetsiz ya da kumar borcu olanların katılımı ile tamamlanır.
Bütün işlemler adeta yıldırım sürati ile tamamlanır. 18 Mart 1985 günü meydana gelen olay, Nisan ayı başındaki Yüksek Askeri Şura toplantısına yetiştirilir.
Hâlbuki konu Sivil Yargı’ya intikal etmiştir ve dava henüz sonuçlanmamıştır.
Yzb. Muzaffer TEKİN ile gazinoda darp edilen dört teğmen Yüksek Askeri Şura’ya sevk edilir.
Konu Yüksek Askeri Şura’nın 11 Nisan 1985 günlü toplantısının da gündemine alınır. Dosya açılır ve Genelkurmay Başkanı Yzb. Muzaffer TEKİN ile dört teğmenin ordudan atılması için tüm Yüksek Askeri Şura üyelerine adeta talimat verir.
Konu görüşülürken Yüksek Askeri Şura’da Merhum Cumhurbaşkanı Turgut ÖZAL, Başbakan olarak bulunmaktadır.
Elinde kalemi ile konu ile ilgili açıklamaları can kulağı ile dinlemektedir.
Tam o sırada Orgeneral Adnan DOĞU söz alır ve;
“Yzb. Muzaffer TEKİN bu ordunun yetiştirdiği en seçkin subaylardandır. Onun yetiştirdiği birlikler de sıra dışıdır. Kıtalarda her komutan onun eğittiği personel ile çalışmak için adeta birbirleri ile yarışırlar. Dahası, Yzb. Muzaffer TEKİN, Teğmen rütbesinde Kıbrıs Harekâtı’nın seyrini değiştiren bir subaydır. Kıbrıs’tan madalyalıdır…”
Orgeneral Adnan DOĞU konuşmasını sürdürürken Merhum Turgut ÖZAL ani bir tepki göstererek elindeki kalemi masanın üzerine fırlatır ve söze girer;
“Muhterem Komutanlar, bu hayati önemi haiz bir konu. Böylesi bir teğmenin Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ilişiğinin kesilmesine benim bile gönlüm razı değil. Konuyu iyi tetkik edip karşımıza öyle getirin”
Ancak Genelkurmay Başkanı Orgeneral N. Ü. müdahale ederek;
“Olayı bizzat ben tetkik ettim, Yüzbaşı suçludur” deyince o yıl daha üst makamları bekleyen bazı orgeneraller akıllarındaki oyların rengini değiştirirler ve oylama beş Orgeneral’in “RED” kararına rağmen, Genelkurmay Başkanı’nın manevi baskısı, ihsas-ı reyi ile sonuçlandırılır.
Yzb. Muzaffer TEKİN ve dört teğmen Türk Silahlı Kuvvetleri’nden YAŞ kararı ile emekli edilirler.
Yani, Yzb. Muzaffer TEKİN ve dört teğmen, çukur medya organlarının iddia ettiği gibi “Disiplinsizlik ve serkeşlikten değil;
Delikanlılığından ötürü Türk Silahlı Kuvvetleri’nden YAŞ kararı ile uzaklaştırılmıştır.
O günden bu yana  Yüksek Askeri Şura’da hiç bir  oylama böylesine çekişmeli geçmemiştir.
Bu ilktir ve sondur!

SİVİL MAHKEMENİN BERAAT KARARINA KARŞI, GERİ DÖNÜLMEYEN BİR YOL

Sivil mahkemeye intikal etmiş hukuki sürecin sonunda ise Yzb. Muzaffer TEKİN ve 11 arkadaşı kendisinin Yüksek Askeri Şura kararları sonucu Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ilişiğinin kesilmesine neden olan bu olaydan beraat etmiştir. Aşağıda mahkeme ve yargıtay kararları yer almaktadır.
İlerleyen günlerde, Muzaffer Tekin tanınmış hukukçulardan olan Avukat Burhan Apaydın ile biraraya gelir. Apaydın, dava dosyasını inceledikten sonra bu yılın davası olacak der ve evrakları elinde sallayarak ben bu kuvveti böyle sallayacağım, gerekirse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürerek bu olayı çözeceğim ve bütün haklarını alacağım şeklinde bir beyanda bulununca Muzaffer Tekin tecrübeli hukukçuya şu cevabı verir;
“Ben bir araca bindim, araç hedefe giderken yolda lastiği patladı. Amaç ülkeye hizmet etmek, seferberlik olduğu zamanda biz görevimize talip oluruz ben kendi  şahsi olayımla ilgili Silahlı Kuvvetlerin manevi şahsiyetini tahkir ettirmem!”
Mesleğinin en verimli zamanında kurban edilen Muzaffer Tekin, ayrıldığı kuruma karşı en az görevdeki bir subay kadar vefa sadakat ve muhabbet duyguları beslemiştir. Buna mukabil kurum içerisinde bir muvazzaf subayın dahi nadir görebileceği saygı, sevgi ve ilgiye mazhar olmuştur.
Askerlikle öylesine özdeşleştirilmiştir ki başına gelen  bu ayrılıktan sonra kendisini tanıyanlar da bu duruma dayanamayacağı, yaşayamayacağı düşüncesi  hakimdir.  Bu yersiz  bir düşünce de değildir.
Bir günde giydirildiği sivil elbiseye alışamamıştır hiç bir zaman.
O ağlaya ağlaya ayırıldığı asker ocağından aslında zahirde ayrıdır.
Yüreği, her dem kıtadadır, muharebe meydanındadır. Muzaffer Tekin her gece düşün de, tepeler almadadır!
“Bazıları makamlarını aile şerefleri ile şereflendirirler, bazıları da makamlarından şereflenirler. Makamlarından şeref alanlar sonradan görmeler, makamlarına aile şereflerini taşıyanlar kökten görmelerdir”tespitlerinin haklılığı bu olayda bir kez daha kanıtlanmıştır.

Bir yanda yüzlerce teğmenin göz göre göre ve haksız yere biçilmesine müsaade etmediği için kendini feda eden onurlu bir Yüzbaşı Muzaffer TEKİN, diğer tarafta Cumhurbaşkanlığı hayaline kapılmış, yüzlerce teğmenin geleceğini çöpe atabilecek tiynette bir genelkurmay başkanı ve onlara yaranmaya çalışan, şereflenecekleri makam düşkünü rütbe budalaları…

E.Yüzbaşı Muzaffer TEKİN bir gazidir.
E.Yüzbaşı Muzaffer TEKİN, işini namusu kabul etmiş, MEÇHUL ASKERLERDEN biridir.

İTİRAFLAR

H.Ş. ve B. Sahibi A.A.’nın şahitliği:
“E.Yzb. Muzaffer TEKİN ile E.Org. N.Ü. sahibi olduğum şirketin tertip ettiği bir açılışta karşı karşıya geldiler. E.Yzb. TEKİN, E.Org. N.Ü. yü fark edince yanına gitti, saygı ve muhabbetle kendisini tanıttı. Başkaca bir şey söylemedi. Yzb. Muzaffer TEKİN ismi E.Org. N.Ü. nün beyninde öyle bir yer edinmiş ki kısa sürede Yzb. TEKİN’in kim olduğunu hatırladı ve E.Yzb. TEKİN’e herkesin de duyabileceği kadar bir ses düzeyi ile;
“Evladım, senin olayını hatırlıyorum. O dönemde bana öylesine yanlı ve kısıtlı bilgiler geldi ki konuyu tam olarak anlayamadım ve kavrayamadım. Senin emekliliğin konusundaki ısrarım ve elde ettiğim sonuç askerlik hayatım boyunca yaptığım en büyük hatadır. İyi ki seni gördüm ve bu itirafımı birkaç kişinin huzurunda da olsa sana karşı yapabildim…” demiştir.
Daha sonra sarf ettiği sözleri bir E.Orgeneral’in dahası bir emekli genelkurmay başkanının düştüğü durumu afişe etmemek için söylemek istemiyorum. Çünkü öylesi bir statüye erişmiş bir kişinin, o günlerde mahiyeti olan bir kişi karşısında bu itiraflarda bulunması ve pişmanlığını dile getirmesi bizim ülkemizde sıkça yaşanan bir durum değildir.”
Bir diğer itiraf da, Hâkim Albay Nihat GÜNER’in 1nci Ordu Askeri Mahkemesi’nde yargılama esnasında sarf ettiği, kayıtlara geçmeyen ancak izleyici bir kişi tarafından alınan bir nottan. (Bu notu alan şu anda üst düzeyde bir generaldir) Hâkim Albay GÜNER herkesin huzurunda Yzb. Muzaffer TEKİN’e söylüyor;
“Yüzbaşım, ben askerlik hayatımda yüzbaşı rütbesine kadar bu kadar başarılı bir başka safahat görmedim. Sizin karşımda sanık durumunda olmanız beni çok üzüyor ama biliyorum ki sizin gibi bir subay bütün sorularıma doğru cevapları verecek ve itidalini asla kaybetmeyecektir”
Yine vefasından bir şey yitirmemiş bir Türk Subayı olarak E.Yzb. Muzaffer TEKİN, sivil elbiseleri ile Hakim Albay Nihat GÜNER’i ziyaret eder. Albay Nihat GÜNER;
“Oğlum huzura dimdik geldin, dimdik gittin. Şunu açıkça söylemeliyim ki davan süresince sana şahsen bir muhabbet duymadım değil. Fakat bu şahsi duygularım benim hiç bir zaman görevimi engellemez. Zira ben sorumluluk sahibi şerefli bir Türk Subayı’yım. Beni de ancak senin gibi sorumluluk sahibi, şerefli bir Türk Subayı anlayabilir. Ben 1980’li yıllarda, ağlaya ağlaya, gözyaşlarımı içime akıta akıta yüzlerce subayı ordudan uzaklaştırdım. Karşıma pek çok sanık çıktı bu güne kadar ben diyeyim yüz, sen de bin… Çok azı senin kadar vakur, başı dik ve ne yaptığının farkında olarak mahkemeyi terk edebildi. Sen, hukukun değil, hukuksuzluğun gadrine uğradın…”
Ayrı bir örnekte üsteğmen Kurdoğlundan; Okul Komutanı General Ş.Ö. Yzb. Muzaffer TEKİN’in o günkü nöbetçi heyetinde bulunan Piyade Üsteğmen Talat KURDOĞLU’nu odasına çağırıp TEHDİT ediyor. Yzb. Muzaffer TEKİN’in aleyhinde uydurma da olsa bir şeyler elde etmek için statüsünü ve rolünü kullanmaktan kaçınmıyor. P.Ütğm. Talat KURDOĞLU’na;
“Onun nöbetinde ondan habersiz kuş uçmaz, yaprak kıpırdayamaz. Bu olayı bizzat ondan başkası yapmış olamaz. Bu olayların asıl sorumlusu odur. Sizler benim belirttiğim bu doğruları söylemezseniz sizin de defterinizi düreceğim, sizleri emekli edeceğim.”

İBRETLER, İBRET ALABİLENLERE

Bu süreçte rol alanlardan;
•Yzb. Muzaffer TEKİN’e “yasadışı emir” ile OLUMSUZ sicil veren Piyade Yarbay L.S.; ahlaksızca ve haksız yere sicil düzenledikten yaklaşık 6,5 ay sonra yüz kızartıcı bir ilişki esnasında yakalanmıştır.
•Meşhur Okul Komutanı, Genelkurmay Başkanı’nın “yasadışı” emirlerini yerine getirdiği için çok sevilmiş (!), bir başka birliğe tayin edilmiş, gittiği birlikte kayak yaparken düşüp kalça kemiğini kırmış,   düzelme imkânı olmadığından emekli edilmiştir.
•Org. N.Ü. olaydan 6,5 ay sonra 42 yaşındaki oğlunu “kalp krizi” neticesinde yitirmiştir.
• Alay Komutanı E.H. nin oğlu Üsteğmen olduktan kısa bir sure sonra “habercisi” (postası) tarafından öldürülmüştür.

♦     ♦     ♦

YEDEKSUBAY ÖĞRENCİSİ N.O. NUN MUZAFFER TEKİN’E İTHAFEN YAZMIŞ OLDUĞU ŞİİRİ

Aşağıdaki şiiri, unutulmaz insan, dost komutan; P.ÖnYzb. Muzaffer Tekin’e olan içten sevgi ve saygı duyguları ile yazdım.
İnan, Yüzbaşı Tekin sen bizim gönlümüzde her zaman generaldin. Bunu övünerek yazıyorum. Komando camiasının pir’i Tuğgeneral Şadi Çetinkaya, üç alay komutanı yanın da, sizin selamınızı iletip elini öpünce, isminizi duyar duymaz ayağa kalktı ve bana selam durdu, yanın da bulunan albaylar da ayakta onu selamladı, gözleri yaşlı ağlayarak şöyle dedi;
“Arkadaşlar Türkiye’nin, Atatürk hariç  gelmiş geçmiş ilk on subayın dan biridir!
Yediler…!!! yüzbaşı’yı”
Ben bu olayın bizzat canlı şahidiyim.
N.O.

Seksendört’ün kış ayını

Tuzla asker ocağını

Yaşın verimli çağını

Özledim be Muzaffer’im

&

 Seni delice özledim

Yollarını çok gözledim

Bekledim de gelmedin

Özledim be Muzaffer’im

&

Sarı saçın, kahve gözün

Mert’e mertti senin sözün

Taht’ı oldun gönlümüzün

Özledim be Muzaffer’im

&

 Son dönemin askeriyim

Muzaffer’in neferiyim

Sanki burada seferiyim

Özledim be Muzaffer’im

&

 Vücut, şekil verdin bize

Ömür kattın ömrümüze

Örnek oldun hepimize

Özledim be Muzaffer’im

&

Herkesten açıktı farkın

Çarptı felek durdu çark’ın

İmtihanı bunlar hakk’ın

Özledim be Muzaffer’im

&

Dört teğmen yara aldı diye

Oldun kurt’lara hediye

Durmadılar bir saniye

Özledim be Muzaffer’im

&

Asker varsa, vardı Tuzla

Etmeyelim sözü fazla

Bu iş olmazdı ikazla

Özledim be Muzaffer’im

&

Sen davanda haklısın

Çınarlar kadar köklüsün

Hak vermeyen halt yesin

Özledim be Muzaffer’im

&

Dörtyüz teğmen bayrak açtı

Muzaffer’le bayraklaştı

Ölümüne kucaklaştı

Özledim be Muzaffer’im

&

Yaşanmadı böyle sevgi

Yazmazdı gazte dergi

Bu sana Allah’tan vergi

Özledim be Muzaffer”im

&

Ş.Ö Paşa, E.H Albay

Ayağına olmaz postal

Sen gerçeksin, onlar pastel

Özledim be Muzaffer’im

&

Tarih bunları yazacak

Ah’lar yerde kalmayacak

Selam olsun kucak kucak

Özledim be Muzaffer’im

&

Sen Tuzla’ya damga vurdun

Gönüller de tahtlar kurdun

Bizi de yaktın kavurdun

Özledim be Muzaffer’im

&

Canavarla nam saldın sen

Tam bir asker, hamaldın sen

Kolağası Kemal’din sen

Çok özledim Muzaffer’im

&

Tebessüm dü hep gülüşün

Tam isabetti görüşün

Atatürk’tü yürüyüşün

Çok özledim Muzaffer’im

&

General Şadi senin için

Gördüm, inler için için

Yaş akıttı sicim sicim

Çok özledim Muzaffer’im

&

Girerdi koluna üst’ün

Çünkü bilgin ondan üstün

Dikilse yeridir büst’ün

Özledim be Muzaffer’im

&

Kulağımda kutlu sesin

Eksilmesin, hep gürlesin

Unutmadım sen nerdesin

Özledim be Muzaffer’im

&

Minettardır vatan sana

Müteşekkir; yatan, sana

Yazılandan anlasana

Özledim be Muzaffer’im

&

Seni doğuran ana’yı

Muhteşem Raci baba’yı

Senin gibi mert bala’yı

Özledim be Muzaffer’im

&

Cennet olsun yattıkları

Mükafattır yaptıkları

Çünkü Allah, taptıkları

Duacıyım Muzaffer’im

&

Evlerin de yattım ya ben

Ellerini öptüm ya ben

Nasıl mutluyum, bir bilsen

Üzülme be Muzaffer’im

&

Her derste mutlaka sen varsın

Anlat, anlat sen sığmazsın

Öğrencime yadigarsın

Özledim be Muzaffer’im

&

Yirmi küsür sene yazdım

Gönüllerde seni kazdım

Yoksa şair olamazdım

Özledim be Muzaffer’im

&

İnan destan yazsam bitmez

Bu hasretlik böyle gitmez

Ben ne desem çare etmez

Özledim be Muzaffer’im

&

Övgülere sen değersin

Yağ çekene, Allah versin

Yalan diyen bize gelsin

Özledim be Muzaffer’im

&

Dinleyenler emin olsun

Aslı budur yemin olsun

Kefen, toprak benim olsun

Çok özledim Muzaffer’im

&

N… der yeter gayri

Yaza yaza oldum sayri

İkimiz de düştük ayrı

Özledim be Muzaffer’im

www.muzaffertekin.com ALINTI..